Biz Ehlibeyt'iz Aleviyiz.!!
Biz Mevlanın zerresıyiz Işığıyız
Yeryüzünde Hakkın Halifesiyiz
Ehl-i Beyıtın Meftunu bendesıyız
Şükür Hakkın divane Aşıklarıyız
♡~~~~~~~~~♢~~~~~~~~~♡
Hak divana duran iner mi dardan
Cehdeyle cesedin kurtaran nardan
Ona kılavuzdur ol Şahı Merdan
Şahın didarını gören eyvallah…
♡~~~~~~~~~♢~~~~~~~♡
Sığınacak en güzel sığınak
Allah'ın sığınağıdır
Onun rızasını
Sevgisini kazananlar
Onun sığınağında
Ebedi mutluluğa
Erişecek olanlardır
SEYYİD NESİMİ ( İmadeddin )
SEYYİD NESİMİ (İmadeddin )
İmadeddin Nesimî ( d.1369, – ö. 1417, Halep ), daha çok Seyid Nesimî mahlası ile tanınan, 14.-yy Hurûfi Türk şairi. Azerbaycan Türkçesi ile yazdığı şiirleri, Farsça divanlarının yanı sıra Arapça şiirler de yazmış olan Hurufi inançlı şair.
Azerî sahasında yetişen önemli bir Türk divan şairidir. Asıl adının Imâdeddîn olduğu, Bağdat civarında Nesim kasabasında veya Azerbaycan’ın Şamahı şehrinde doğduğu söylenir. doğum yeri ve doğum tarihi hakkında verilen bilgiler çelişkilidir. İran’da Hurufilik mezhebini kuran Fazlullah’ın (Öl. 1401) halifelerinden olduğu, şeriata aykırı inançları propaganda ettiği için Halep’te derisi yüzülerek Öldürüldüğü bilinmektedir (1404). Hayatı efsaneleşmiş, özellikle alevi, Bektaşî şairler arasında “Şâh-ı Şehit” adı ile itibar kazanmıştır.
HAYATI
Tam adı Seyyid Ömer İmâdeddîn Nesîmî’dir.[1]“Nesîmî” mahlasını alması ile ilgili iki farklı görüş vardır. Lâtîfî’ye göre, Bağdat yakınlarındaki “Nesîm” kasabasında doğmuş olmasından veya “Âdumı Hak’den Nesîmî yâzerem” şeklindeki tuyuğundan hareketle bu mahlasın Fadlullah tarafından verilmiş olması mümkündür. [2] Çünkü Nesimi’ye göre Hak ( Allah) Hurufiliğin kurucusu olan Fadlullah’ta tecelli etmiştir.
Kaynaklar doğum yeri ve nereli olduğuna dair çok farklı bilgiler verir. Halep, Diyarbekir, Bağdat yakınlarında Nesîm denilen bir köy veya nahiyede, Şamahı da, Şiraz’da doğduğuna dair farklı iddialar vardır. Üstelik doğum tarihi de belli değildir. Fakat Şeyhi Fazlullah’ın ona hilafet verdiği tarih belli olduğundan doğum tarihi hakkında bir fikir ileri sürülebilmektedir. Onun 1340- 1344 yılında doğmuş olma ihtimali Fazlullah Naimi’nin (1340–1394) Hurufiliği 788/1385 yılında kurmaya başlaması, Nesimi’ye 40 45, yaşlarında iken halifeliği vermiş olabileceği tahminlerinden söylenebilmektedir. [3] Bu durumda Nesimi ile Fazlullah Naimi’nin hemen hemen aynı yıllarda doğmuş olabilecekleri tahmini yapılabilmektedir.
Nesimi’nin ailesi hakkında verilen bilgiler ve isimlerin kaynağı hakkında oluşan menkıbelerdir. Bu bakımdan babası ve kardeşleri hakkında ortaya atılan isimlerin sahiciliği konusunda şüphe duymak lazımdır. Bu kaynaklara göre babasının adı Seyid Muhammed ‘dir. Seyyid kelimesi ile Nesimi’nin kökenini Hz. Muhammet ve On iki İmama ulaştırmaya çalışan rivayetlerin çabası ortaya çıkmaktadır. Asıl isimin Seyid Ali olduğu iddia edilmesi belki de aynı çabadan kaynaklanmaktadır. Ayrıca kardeşi Seyid Hüseyin’in de kendisi gibi Hurufi olduğu ve bu inancı yaymak için çalıştıkları da rivayet edilmektedir.
Eğitimi hakkında bir belge bulunmasa da iyi bir eğitim gördüğü, Arapça, Farsça şiirler yazabilecek kadar bu dilleri öğrendiği belli olmaktadır. Şiirlerinde görülen tema, fikir, benzetme ve örnek olabilecek diğer konulardan kendisinden önce yaşamış pek çok mutasavvufu ve şairi okuyup incelediği ortaya çıkmaktadır. Bunların sonucunda da oldukça iyi bir medrese tahsili almış olması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Bir şiirinde “Hâşimîyem, Kureyşîyem” şeklinde bir ibare kullanmış olması, ailesinin ve kendisinin seyyid olarak anılması yüzünden Arap asıllı olduğuna dair görüşler ileri sürülmüştür. Fakat şiirlerinin çoğunu Türkçe yazan, en güzel şiirleri Türkçe yazılmış şiirleri olan Nesimi’nin Türk asıllı olduğu Âşık Çelebi’nin Meşâirü’ş-Şüarâ’da “Türkmâniyyü’l-Cins” ibaresinden de bellidir. [4] Arapça ve Farsça şiirler de yazmış olduğu halde en güzel şiirlerini ana dili olan Azerbaycan Türkçesi ile yazmış olduğu kabul edilmektedir. Tuyug nazım türünü kullanıyor olması gibi nedenler onun Türk asıllı olduğuna delalet etmektedir. Seyyid olarak adlandırılması tarikat ehillerini Hz Muhammed’in soyuna bağlamak çabalarının ürünüdür ki diğer pek çok mutasavvufa da bu sebepten Seyyid denmiştir.
Nesimi’nin yaşadığı dönemde Fazlullah Naimi’nin (1340–1394) kurucusu olduğu Hurufilik hareketi geniş ölçüde yaygınlaşmıştı. Seyyid Nesîmî, Esterabadlı Fadlullah Naîmî’nin ortaya attığı ve yaymaya çalıştığı Hurûfîliği benimsemiş, Esterabadlı Fadlullah kendisine “Halifelik” vermiştir. Bazı kaynaklara göre Nesimi Fazlullah Naimi’nin kızı ile evlendiğini belirtir. Tüm kaynaklar onun Hurufi bir şair olduğu hakkında birleşirler, üstelik onun şiirlerinin pek çoğu da bu inancı ortaya koyan şiirlerdir.
Kaynaklardan, şiirlerinden ve hayatından yansıyan bilgilerden hareketle Hurufilik inancının her yerde yayamaya çalıştığı, bunun için çok fevri hareket ettiği, hayatını dahi tehlikeye atmaktan çekinmediğini ortaya koyar.
Bende sığar iki cihân ben bu cihâna sığmazam
Cevher-i lâmekân benim kevn ü mekâna sığmazam
……..
Fâş eyledim cihâna ene’l-hak rumûzunu
Doğru haberdir anun için dâra düşmüşüm[5]
Hallac ve Mevlana’dan etkilenen Fazlullah 1370’lerde tüm Azerbaycan bölgesinde öğretisini yaymaya başlamış, 1393 te Nahcivan’da Timur Han in emriyle oğlu Miranşah tarafından, kendini Tanrı ilan ettiği gerekçesiyle idam edilmiştir.[6]
Nesimi, daha üstadı hayattayken Hurufilik inancının en şiddetli taraftarlarından ve propagandacılarından olmuş, onun öldürülmesinden sonra da gizlenme lüzûmu bile duymadan ölümü bile göze alarak, Anadolu’yu, Irak’ı, Suriye’yi dolaşarak Hurufilik inancının yamaya başlamıştır. Fazlullah (Fadlullah) Astrabadi’inin idamından sonra Hurufilik inancının önderi haline gelen Nesimi’nin etrafına birçok kişiyi toplayabildiği de belli olmaktadır. Kaynaklar onun pek çok insanı bu inanca bağladığı yönünde bilgiler vermektedir. Hatta bunların arasında Beyler bile vardır. [7] Bu beyler arasında Celayirli Karayülük Osman Bey, Dul Kadir oğlu Ali Beğ’le kardeşi Nâsırü’d-Dîn’ de vardır.
Fazlullah (Fadlullah) Astrabadi’nin görüşlerinden etkilenen ve buna hayatı pahasına sahip çıkan Nesimi, Fazlullah (Fadlullah) Astrabadi’nin “Cavidan ilmi“ denilen Cavidan-ı Kebir adlı eserinde ifade bulan düşünceleri yaymak için mücadele etmiş hayatını da bu uğurda feda etmiştir. “Kendisi gibi dailer yetiştiren “[8] Nesimi pek çok yeri dolaşmış en sonunda düşüncelerinden ötürü bir müddet de zindan hayatı yaşamıştır. Ölmeden evvel zindanlarda yattığını Refi’nin, Beşâret-nâme adlı eserinden öğrenmekteyiz.[9]
Nesimi’nin şiirlerine bakıldığı zaman başına geleceklere razı, ve bunlara çoktan kendini hazırlamış, hatta olacakları tahmin ettiği ve bildiği halde bundan hiç endişe duymayan düşüncelerini pervasızca açıklamaktan çekinmeyen bir ruh hali içinde olduğu görülmektedir. Şeyhi’nin ve üstadının asılmış olmasına bildiği halde asla gizlenmeye, veya düşüncelerini ifade etmekten kaçınmaya kalkışmamış, her şartta düşüncelerini ifade etmekten çekinmemiştir.
Derde müştâk olmayan kimdir ki dermân isteye
Kabl-i mevti bilmeyen sen sanma kim cân isteye
“Ona göre davası için çile ve dert çekmeye hazır olmayan kimse, gerçekten inanmış değildir, böyle bir kişi olsa olsa sadece bir müddeîdir.”[10] Şiirlerinde Astarabadi ile ahrette buluşmak fikirlerini işleyen Nesimi, ölümden, dertten, işkenceden ve ızdıraptan çekinmeyen bunları davasının doğal sonucu olarak gören kayıtsız, korkusuz ve endişesiz bir kararlılık içinde olduğunu şiirlerinde göstermiştir.
Nesimi düşüncelerini yaymakta çok başarı göstermiş oldukça geniş bir taraftar toplamış, taraftarları ve sevenleri çoğalmıştı. “Hurûfîlik düşüncesinin iyice yayılmasından korkulmaya başlanmıştı. Şiirleri Hurûfî taifesi içinde tagannî ediliyor, belâgati ve büyüleyici üslûbu dinleyenleri etkiliyor, Farsça ve Türkçeyi telkinlerine ustaca vasıta kılıyordu. Hatta şöhreti öylesine artmıştı ki, neredeyse akımın kurucusu Fadl’ın şöhretini gölgede bırakır hale gelmişti”[11]
Kaynaklar Nesimi’nin takibe alındığını Hallac’ın “ en el hak “ sözünü söylemesinden ve şiirlerinde sırrını ifşa etmesinden dolayı zindana atıldığını yazarlar.
Lâtifî’ye göre ise “Mansur ene’l-hak söyledi/hakdır sözü hak söyledi” beyti yüzünden tutuklanmıştır. Mısır Memlük Sultanı Melikü’l-Müeyyed, “…derisi yüzüle, ölüsü Haleb’de 7 gün teşhir edile, durumu herkese duyurula, sonra uzuvları parçalana, birer parçası inançlarını bozduğu Dul Kadir (Zü’l-Kadr) oğlu Ali Beğ’le kardeşi Nâsırü’d-Dîn’e ve Kara Yülük Osman’a gönderile!”[12]
Memlük Sultanı Melikü’l-Müeyyed’in bu fermanından da anlaşılacağı gibi Nesimi düşüncelerini Dul Kadir (Zü’l-Kadr) oğlu Ali Beğ’le kardeşi Nâsırü’d-Dîn’e ve Kara Yülük Osman bey gibi beylere kabul ettirmeyi dahi başarmıştır.
Fermanın aynen tatbik edildiğine hiç kuşku yoktur. Derisi yüzülerek öldürülmüş uzuvları da Nesimi’nin düşüncelerine ve inançlarına değer verdikleri anlaşılan sözü edilen beylere yollanmış olmalıdır. Fakat onun bu şekilde idam edilmesi Nesimi’nin şöhretinin daha da yayılmasına Şahi Şehit mertebesinde görülmesine, Gölpınarlı’nın deyişiyle “erenlerin serdengeçtisi” makamına yükseltmiş, Hallac-ı Mansur ayarında görülmesine neden olmuştur.
HURUFİLİK İNANCI
“Fazlullah, Batınilerin yöntemlerini benimsemiş, harflere verilen anlamlar ve sayısal karşılıklarıyla uğraşmıştı. Batınilerin tevil (farklı, değişik yorumlama) yöntemlerini benimseyerek, özellikle harflerin önemi ve gerekli gördükçe harflerin sayılarla ilişkilerini ele almış; dini buyrukları ve hükümleri Arapçadaki 28 ve Farsçadaki 32 harfe indirgeme yolunu tutmuştu. “
Fadl’ûl-Lâh, Kur’an-ı Kerim’i harf sistemiyle izah etmeye çalışır. Ona göre yedi rakamı anahtardır, ve gerek Kur’an’daki Fatiha Suresi’nin ayetleri, gerek imanın şartları, gerekse de yüzdeki ana yedi nokta hep yedi rakamını işaret eder. Bu sebeple insan da hakikat için anahtardır. Hurufilik harfler ve hatlarla dinsel buyrukları değiştirme ve bu inancı hazırlamak için kurulmuş bir yöntemdi ve bu inancın esası, insanı Tanrılaştırmaktı.
Daha çok gelecekteki olayları keşfetmek için kullanılan Hurufilik bilgisini Fadullah ilginç bir biçime sokmuş, kendisini Mehdi, Mesih ya da Tanrı görünümünde tanımış ve tanıtmıştı. Bu fikirler Nesimi de tasvip etmiş ve savunmaya başlamıştı.
Bu düşünceler, Tanrı’nın her peygamberlerin bedeninde zuhur ettikten sonra, son peygamber olan Hz Muhammet’e sırlar anahtarının verildiği, bu sırların yedinci Şiî imâmı Musa el-Kâzım’a ve onun soyundan gelen Fadl’ûl-Lâh Ester-Âbâdî’nin bedeninde ortaya çıkarak Fadlullah Astarabadi’nin Tanrı olarak vucut bulduğu inancıyla şekilleniyordu. Bu inanca göre bütün peygamberler Fadl’ûl-Lâh’ı müjdelemişler ve Fadl’ûl-Lâh ile tanrılık dönemi başlamıştır.
EDEBİ KİŞİLİĞİ
Nesimi sadece yaşadığı asrın değil, bütün Türk edebiyatının da en usta şairlerindendir. Türkçe ve Farsça ile mesneviler, gazeller, rubailer ve tuyuglar yazmıştır. Türkçe şiirlerinde ahenkli ve çok düzgün bir dil görülür. Şiirlerinde Hurufî inancının izleri, mücadeleci ruhunun, korkusuz benliğinin, düşüncelerini söylemekten çekinmeyen pervasız bir kişiliğin izleri görülür.
Şiirlerinde yaydığı düşüncelerin ne derece şiddetli tepkiler oluşturacağını bildiği ahlde Hurufilik inancını açıkça ifşa etmekten çekinmeyen, başına gelecekleri bildiği halde söylemekten çekinmeyen, başına gelen dertleri ve işkenceleri kayıtsızca karşılayan bendan da şikâyet etmeyen ölümü ve öldürülmeyi de hiç umursamayan cesur bir tavrı vardır.
İnançlarını yaymayı birinci hedef haline getiren Nesimi’nin şiirlerinde öğreticilik esas haine gelmiştir. Buna rağmen onun didaktik şiirleri dahi oldukça içli ve duygu doludur. Nesimi çok lirik ve ahenk ustası bir şairdir.
Son derece etkileyici tasavvufî didaktik ve lirik şiirleri olan Nesîmî’nin güçlü ve ahenkli üslûbu yanında, şiirlerini oldukça sade bir dille söyleyebilmiş olması ile de dikkat çeker. “Şiirde büyük bir kudretin sahibi olan Nesîmî, çoğunlukla akidesini telkine çalışmakla beraber, din dışı kimi konularda ve aşk hakkında çeşitli gazeller de yazmıştır” Divânında, klâsik Türk şiirinin temel nazım formlarından olan Tuyuğlara yer vermesi oldukça önemlidir. Nesimi Kadı Burhaneddin ile birlikte en önemli Tuyug şairlerimizden birisidir.
“Âzerî Türkçesine de gerçek bir edebî şekil vererek onu temellendiren Nesîmî, şiirlerinde canlı bir halk dilinden yararlanmış, Arapça ve Farsça kelimeler yerine arkaik Türkçe unsurları yerleştirmeye çalışmış, Türkmânî ve Anadolu ağızlarında şiirler yazarak sahip olduğu sempatiyi daha da artırmıştır. “[13]
Türkçeye oldukça vakıf bir şair olan Nesimi, çok karmaşık düşünceleri çok basit ve çok anlaşılır bir hale getirmekte oldukça başarılıdır.
Kendisinden sonraki pek çok şairi etkisi altında bıraktığı onun şiirlerine yapılan çok sayıda nazirelerden anlaşılmaktadır. Fuzuli gibi büyük bir şâir üzerinde oldukça etkili olmuştur. Kanunî Sultan Süleyman da onun meşhur bir gazeline nazire yazmıştır. Şiirleri Anadolu, Azerbeycan ve İran’da yaygındır. Esterabadlı Fazlullah’ın yaymaya çalıştığı Hurufilik inancını anlatığı şiirlerinde dahi ahenkten ve sanattan asla ödün vermemiştir.
Şam’da derisi yüzülerek öldürüldükten sonra menkıbelere konu olmuş, Şah-ı Şehit sayılmış, öldürüldükten sonra derisini omzuna alıp 7 kapıdan aynı anda çıktığına inanılmıştır.
ESERLERİ
Türkçe ve Farsça olmak üzere İki divanı vardır. Türkçe şiirlerinde Nesimi, Farsça şiirlerinde Hüseynî mahlasını kullanmıştır. Nizami, Hakani, Mehseti, Feleki, Zülfikar Şirvani, Arif Erdebilli, Mahmut Şebusteri ve Marağalı Evheddin’ , Celaleddin Rumi, Rudeki, Sadi, Attar gibi şairlerinin eserlerini okuduğu ve onlardan etkilendiği görülmektedir. Eserleri ilk defa 1844, sonra 1871 ve 1880 yılında İstanbul’da basılmıştır.Türkçe divanı 1844–1881 yılları arasında dört defa neşredildi. Şairin ana dilinde divanının ilmi tenkidini ilk defa Azerbaycan’da C. Kahramanov hazırlamış, Azerbaycan’da Selman Mümtaz tarafından 1926 yılında Nesimi Divanı Arap harfleriyle baskıya hazırlamış Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Akademisi tarafından üç cilt hâlinde Bakû’de basılmıştır. (1973). [Hüseyin Ayan, Nesimi divanı konusunda doktora tezi hazırlamıştır. Kemal Edip Kürkçü oğlu’nun hazırladığı Seyyİd Nesimi Divanı’ndan Seçmeler isimli açıklamalı kitap Kültür Bakanlığı’nca neşredilmiştir. (1973).[14]
BENDE SIĞAR İKİ CİHAN
Bende sığar iki cihân ben bu cihâna sığmazam
Cevher-i lâmekân benim kevn ü mekâna sığmazam
Kevn ü mekândır âyetim zâta gider bidâyetim
Sen bu nişân ile beni bil ki nişâne sığmazam
Kimse gümân ü zann ile olmadı Hakk ile biliş
Hakkı bilen bilir ki ben zann ü gümâna sığmazam
Sûrete bak vü ma’nîyi sûret içinde tanı kim
Cism ile cân benim velî cism ile câna sığmazam
Hem sadefim hem inciyim haşr ü sırât
Bunca kumâş ü raht ile ben bu dükâna sığmazam
Genc-i nihân benim ben uş ayn-ı ayân benim ben uş
Gevher-i kân benim ben uş bahr ile kâna sığmazam
Arş ile ferş ü kâf ü nûn bende bulundu cümle çün
Kes sözünü uzatma kim şerh u beyâna sığmazam
Gerçi muhît-i a’zâmım adım âdem durur âdemim
Dâr ile kün fekân benim ben mu mekâna sığmazam
Cân ile hem cihân benim dehr ile hem zamân benim
Gör bu latifeyi ki ben dehr ü zamâna sığmazam
Encüm ile felek benim vahy ile melek benim
Çek dilini vü epsem ol ben bu lisâna sığmazam
Zerre benim güneş benim çâr ile penc ü şeş benim
Sûreti gör beyân ile çünkü beyâna sığmazam
Zât ileyim sıfât ile Kadr ileyim Berât ile
Gül-şekerim nebât ile piste-dehâna sığmazam
Şehd ile hem şeker hem şems benim kamer benim
Rûh-ı revân bağışlarım rûh-ı revâna sığmazam
Tîr benim kemân benim pîr benim civân benim
Devlet-i câvidan benim îne vü âna sığmazam
Yer ü gökü düzen benim geri dönüp bozan benim
Cümle yazı yazan benim ben bu dîvâna sığmazam
Nâra yanan şecer benim çarha çıkar hacer benim
Gör bu odun zebânesin ben bu zebâne sığmazam
Gerçi bugün Nesîmîyim Hâşîmîyim Kureyşîyim
Bundan uludur âyetim âyet ü şâna sığmazam.
Yol içinde yol ararsan yol muhammed Ali'nindir
1✔İlim, hakikate giden yolları aydınlatan ışıktır.
2✔İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır
3✔Yolumuz; ilim, irfân ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.
Hünkâr Hacı Bektaş'ı veli
Yolumuz Hakk Muhammed Ali yoludur
Ya Allah ya Muhammed ya Ali Diyenlerdeniz
Kalsın gönül yol kalmasın-
Alevilik,
Hakk Muhammed Ali, Ehl-i Beyt ve Oniki İmam kutsallığını, sevgisini, sevdasını yüreğinde taşıyan;
Keremler Sultanı Ali’yyel Murtaza’nın Hazreti Muhammed’in vekili, vasisi, halifesi, imamet kapısının başı, velayet kapısının şahı olduğuna inanan;
Ali evine ve onun soyuna bağlanan, ikrar-ı bent olup Ali evinin İslam tasavvufu inancıyla hareket
eden;
Hazreti Ali’nin adaletinden, onun insani değerlerinden ayrılmayan;
insanı merkez alıp, yüreği insan sevgisiyle dolu, insanın hak ve hukukuna, bütün canlıların hak ve hukukuna riayet eden; çevre dengesiyle uyum içinde yaşamayı ilke edinen;
bütün inançlara saygı ve hoşgörüyle bakan; din, dil, ırk, cins, renk farkı gözetmeyen;
eline, diline, beline, işine, aşına, gözüne sahip olma ilkesiyle hareket eden;
inançlı, imanlı, ikrarlı, itikatlı insanları bünyesine alarak, onları Hakk’a ulaşmaları için manevi olarak
donatıp doyuran, onlara Hakk’ın hakikatini, göksel hazinenin sırlarını
öğreten;
dört kapı kırk makam, İnsan-ı Kâmil olma yolunda kendini kendisinde fark ettiren; sevgi, hoşgörü, paylaşım, muhabbet, şefkat, erdem, merhametle hareket eden; kinden, kibirden, buğuzdan, kötü duygu ve davranışlardan uzak olmayı yeğleyen; zalimin, sömürenin karşısında yer alıp fakirin, yoksulun, yetimin, garibanın, ezilenin yanında olan; emeği kutsal bilen; ilim, irfan, kemalet ve marifetli bir toplum yaratmak için çalışan; insanlara ve insanlığa hizmet etmeyi ilke edinen; Hakk’ı insanda, insanı Hakk’ta gören; bilimsel temelde hareketi esas alan; Hazreti Ali soyuna dost olanla dost olan, düşman olandan uzak duran bir inanç sistemidir.
Kısaca. Kızılbaşlık Nedir :
Uhut şavaşında yezit ordusu ile Savaşırken sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed( s.a.v) yaralanır dişi kırılır kanı yere düşmemesi için
Hz .Ali başındaki sarığı kanı durdurması için
Sevgili Peygamberimizin kırılan dişine yarasına tutar ve kan durur . sevgili Peygamberimiz Hz muhammed ( s.a.v ) derki. Ya Ali eğer kanımın bir damlası yere düşseydi dünya Helak olurdu der...Hz.Ali o kanlı sarığı başına sarar yezitlerle şavaşır. Yezit ordusu
Hz Aliye kızılbaşlı der..kızılbaşlık ordan kalma işte kızıl kan sevgili Hz.Muhammed ( s.a.v ) kanıdır....Hala yezit EHLİBEYT'in kanını akıtmakta..
( Fahrettin ŞahmerdanHızıraşkına )
insan olduğunu asla unutma
Girdim ilim meclisine,
eyledim kıldım talep;
Dediler ilim geride,
illa edep illa edep... -
Yunus Emre
Hak Yolunda ilerlemek
Yürek işidir, Akıl işi Değil…
Kılavuzun Daima Yüreğin
Olsun, Omzun Üstündeki
Kafan Değil. Nefsini
Bilenlerden Ol;
Silenlerden Değil..
Yol cümleden uludur, kalsın gönül yol kalmasın
Biz dürüst insanlar kendini hakka vermiş bireyler olarak. Sevgiyi kendi özümüzde hak bilmişiz.
Yansakta gerçek sevgiden ayrılmayız,
Şu bir gerçekki, dürüst samimi sadık olan, aşktan mahrum edilmiş, bir avuç aşka sevgiye muhtaç kalmış bireyleriz.. Fedakâr cefakâr olan iyi insanlardır. Dünyada Nankörler çok.
Üzümü hakka vermiş,bir garip devrişim yansamda yakılsamda, sahte aşklara kanmazam, Hak muhammed Ali yolundan ayrılmazam..
Şahım yoluna serimi vermişim, doğru yolu kendimde hak bilmişim..
Hak aşkına...Şah-ı Merdan Ali aşkına
Gerçeğe hü . aşk ile.
Fahrettin ŞahmerdanHızıraşkına
Yol cumleden uludur 101631 ziyaretçi (147308 klik) Yolumuz islamın özü Hak Muhammed Ali yoludur