iframe src="https://www.facebook.com/plugins/share_button.php?href=https%3A%2F%2Fuludergah.tr.gg%2F&layout=button_count&size=small&mobile_iframe=true&width=80&height=20&appId" width="80" height="20" style="border:none;overflow:hidden" scrolling="no" frameborder="0" allowTransparency="true" allow="encrypted-media"> ALEVİ, İNANCI DİN BİLGİLERİ SAYFASI, Fahrettin ŞahmerdanHızıraşkına
   
 
  Hacı Bektaş Veli'nin Kerametleri.



HACI BEKTAŞ VELİ'NIN KERAMETLERİ 

 

Hacı Bektaş Veli'nin Çilehane'ye Yumrukla Pencere Açması:

 
Hacı Bektaş Veli, Çilehanede düşünüp tefekkür kılmakta iken, Erenlerden bir grup ziyaretine gelir. Hak'la beraber olduğunu öğrenerek, onlarda Çilehane'ye gelirler. Hünkar ile oturup sohbet ederler. Sohbet esnasında "Bu çilehane çok karanlık, bir ışık gelecek yeri olsaydı." derler. Hacı Bektaş Veli, Hak aşkıyla dışarı çıkar, sağ eliyle yumruk edip, o yerli taşa öyle bir vurur ki, hemen hemen bir adam sığacak kadar delik açılır. Çile mağarasının içi apaydınlık olur. Erenler, Hacı Bektaş Veli'nin kerametini görüp, itikat eylerler. Hayır duasını alarak yollarına revan olurlar.
 

Beş Taşların Şahitliği:

 
Hacı Bektaş Veli, Kadıncık Evinde ikamet ederken, Karahöyük Köyünde yedi hanenin dışında ev yoktur. Sığırları güdücüye vermezler ve sırayla güderler. Sıra İdris Hocaya geldiğinde, o gün çok önemli işi vardır. Hacı Bektaş Veli, İdris Hoca'nın yerine sığırları gütmeyi kabul eder. Sığırları otlata otlata, Mucur İlçesi yolunda Beşkayalara kadar götürür. İdris Hoca'nın kardeşi Sarı'da, öküzlerini Hacı Bektaş Veli'nin güttüğü sığır içine sürer. Hacı Bektaş Veli Sarı'ya: "Öküzlerini kurt yerse, sebebi ben değilim. Al git öküzlerini, ne yaparsan yap!" diye söyler. Hacı Bektaş Veli'nin öküzleri gütmeyi kabul etmemesine rağmen, Sarı öküzleri bırakır. Bunun üzerine Hacı Bektaş Veli: "Ey beş taşlar, siz şahit olmalısınız ki, ben kabul etmeden Sarı öküzlerini bıraktı. Sarı'ya üç defa, öküzlerini gütmeyeceğimi söyledim. Yarın hesap günü şehâdet edersiniz." der. Akşam olduğunda sığırlar köye döner. Sarı'nın öküzleri dönmemiştir. Hep birlikte öküzleri aradıklarında, beş taşların yanında, ufak dereciğin içinde, dört adet öküzün ikisini kurt yediğini görürler. Sarı, Hacı Bektaş Veli'den zararını karşılamasını ister. Hacı Bektaş Veli, aralarındaki konuşmayı aktarır ve beş şahidinin olduğunu söyler. Cemaat, sığır otlağına vardığında, Hacı Bektaş Veli beş taşlara dönerek: "Ey beş taşlar, Hakk'ın izni ile yine Hakk için, mutlaka gelin. Olanlara, doğru şahadette bulunun." diye söyler. Beş adet taşın hepsi birden, Hünkar'ın da himmetiyle sırayla gelip, heyet huzurunda şahitlik yapıp, Sarı'nın haksız olduğunu anlatırlar.
 

Hacı Bektaş Veli'nin Eğilmiş Duvarı Düzeltmesi:

 
Hacı Bektaş Veli, bazen Kadıncık Evinde, bazende Çilehane'de vakit geçirirdi. Kadıncık Evinde ibadet ederken, evin duvarı yıkılmaya başlayıp, eğilir. Bunu gören Kadıncık: "Ya Hünkar, duvar yıkılıyor, oradan bir kenara çekilseniz iyi olur." diye seslenir. Hacı Bektaş Veli, eliyle işaret eyleyerek duvara, "dur" deyince, duvar durur. Yerinden kalkıp, sırtını vererek duvarı düzeltip, tekrar yerine oturur. Duvarda, sırtının kalıbı olduğu gibi belli olmuştur.
 

Akpınar:

 
Hacı Bektaş Veli, Sarı İsmail ile Karahöyük Köyünün alt kısmında, dere kenarında otururken, elleriyle yeri karıştırmaya başlar. Üç defa "Ak pınarım" der. Zülâl gibi bir su çıkıp, akmaya başlar. Hünkar, "Beni, ak pınarım diye üç defa neden söylettin." der. Sarı İsmail, sudan bir avaz işittiğini; "Birinci söylemende Horasan ve Nişabur şehrinden hareket edip, Erciyes Dağına geldim, dağın yol vermemesi nedeniyle yedi defa etrafını dolandım; ikinci emrinde onunla meşgul idim; üçüncü seslenmede ancak gelebildim." diye seda duyduğunu Hacı Bektaş Veli'ye aktarır.
 

Hacı Bektaş Veli, Seyyid Mahmud Hayrani, Uçan Kaya:

 
Akşehir’de, Seyyid Mahmud Hayrani adlı biri vardır. Bir arslanın üzerinde, elinde kamçı gibi kullandığı bir yılan ve yanında üçyüz Mevlevi dervişle Hacı Bektaş Veli’yi ziyaret amacıyla yola çıkar. Haberi alan Hacı Bektaş Veli, “Bu kimse canlı varlıklara binmiş geliyor, bizde cansıza binelim.” der. Kızılca Halvet yakınında bir kızıl kaya vardır. Hacı Bektaş, kayaya tırmanır ve yürümesini buyurur. Taş, bir kuş biçimini alarak yola düşer. Seyyid Mahmud Hayrani, bir erin cansız kayaya binmiş, altındaki kaya kuş gibi uçup geldiğini görünce, Hacı Bektaş Veli’nin hikmetine hayran kalır. Seyyid Mahmud Hayrani “Er nazarında küstahlık ve edepsizlik etmişiz.” diyerek, derhal aslandan inip, yılanı elinden salıverir. Tekkeye toplanırlar. Dervişler birbirleriyle görüşürler. 300 tane dervişin hepsi de Hünkar’ın ayaklarına düşerler. Tüm dervişler, Tekkekayanın önünde saf bağlayıp cem oluştururlar. Yeme, içme, sohbet, muhabbet ve semah yaparlar.
 

Hacı Bektaş Veli'nin Hünkar Ünvanını Alışı:

 
Bektaşi kaynakların da, Hacı Bektaş Veli için çok sık kullanılan, bir de Hünkar lakabı vardır. Hacı Bektaş Veli’ye Hünkar denilmesi de, yine bir söylenceye dayandırılmaktadır: Hocası Lokman Perende, bir gün Bektaş’a ders verirken, abdest almak için dışardan su getirmesini ister. Bunun üzerine Bektaş, “Hocam, bir nazar etseniz, mektebin içinden su çıksa da dışardan su getirmeye muhtaç olmasak.” cevabını verir. Lokman Perende ise “Buna gücüm yetmez, gücün yetiyorsa sen yap.” deyince, Bektaş, el kaldırıp dua eder. Bektaş elini yüzüne vurup secdeye kapandığında, mektebin ortasından bir pınar akmaya başlar. Hacı Bektaş’ın bu kerametini gören hocası Lokman Perende, sevinçle “Ya Hünkar!” demekten kendini alamaz. Bundan sonra da Hacı Bektaş Veli'ye, “Hünkar” da denilmeye başlanmıştır.
 

Hacı Bektaş Veli'nin Hacı Ünvanını Alışı:


Hacı Bektaş Veli’nin Hacı ünvanını almış olması, şu söylenceyle anlatılmaktadır: Hocası Lokman Perende hacca gider. Kâbe’yi tavâfdan sonra, Arafâta çıkar. Orada, yanındakilere “bugün arife günü, şimdi bizim Türkistan'da herkes ‘bişi’ pişirir.” der. Bu söz Hünkar’a malum olur. Lokman Perende’nin evinde de, gerçekten bişi pişirilmektedir. Hünkar, Lokman Perende’nin evine giderek, şeyhin hanımından, bir tepsiye bişi koyup kendisine verilmesini ister. Hünkar, tepsiye konulup, kendisine takdim edilen bişi’yi, göz yumup açıncaya kadar, Lokman Perende’ye götürüp sunar. Bundaki hikmeti anlayan Şeyh Lokman Perende, arkadaşları ile beraber bu “bişi” yi yerler. Hac dönemi bitip Hicaz’dan dönülünce, Nişabur halkı Lokman Perende’yi karşılamaya çıkar. “Haccın kabul olsun.” diyerek tebrik ederler. Lokman Perende, gelen halka Bektaş’ın kerametini anlattıktan sonra, “Esas hacı olan Bektaş’tır.” diyerek, onu tebrik eder. Bunun üzerine adı Hacı Bektaş olur.
 

Hacı Bektaş Veli'nin Rum Ülkesine (Anadolu’ya) Gönderilişi:

 
Kutsal emanetler Elifî Taç, Hırka (kılık), Çırağ (mum), sofra (yaygı, sini altı), alem (sancak), (seccâde halısı) Peygamber’e Allah tarafından gönderilmiş, ondan Ali’ye ve Sekizinci İmam Alî er-Rızâ’ya geçmişti. Ahmet Yesevî’nin halifeleri, emanetin aralarından birine verilmesini isterler. Bunun üzerine Ahmet Yesevi, “Kendisine verilecek olan, onları almağa gelecektir.” diye söyler. Duyumgücü ile bu çağrıyı alan Hacı Bektaş, mekan sınırlarını aşarak, göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir an içinde, Türkistan’a varır ve Ahmet Yesevî’nin dergahının eşiğine yüz sürer. Pir, töreye göre, onun saçını kazıdıktan sonra, kendisine nasip sunar ve kutsal emanetleri verir. “Git; seni Rum ülkesine gönderiyoruz, sana oturacağın yer olarak Solucakarahöyük’ü veriyor ve seni Rum Abdallarına baş kılıyoruz. Rum’da gizlere ermiş, kendini aldırmış ve cezbeye girmiş olanlar (gerçekler, budalalar ve esrikler) çoktur. Bir yerde eğlenmeden heman var.” diye söyler. Hacı Bektaş, ertesi gün güneş doğarken, Ahmet Yesevi’den izin alarak yola koyulur. Varışını bildirmek için, dervişlerden biri, yanan bir odun parçasını, uzaklara doğru havaya atar. Bu bir dut dalıdır. Konya yakınlarına düşer ve Hak Ahmet Sultan adlı ermiş bir kişi onu alıp, şimdi Bektaşilerin tekkesi olan yerin eşiğine diker. Ağaç bugün de oradadır ve tepesi yanmış bulunmaktadır. Hacı Bektaş, yolculuğu sırasında da kerametler gösterir. Arslanların koruduğu bir yere vardığında, kendisine saldıran iki arslanı taşa döndürür. Bir ırmağa vardığında, balıklar onu selamlamak için sudan baş çıkarırlar. Rum sınırında güvercin donuna bürünür ve Sulucakarahöyük’te bir taşa konar.
Yol içinde yol ararsan yol muhammed Ali'nindir
 
 1✔İlim, hakikate giden yolları aydınlatan ışıktır.
2✔İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır
3✔Yolumuz; ilim, irfân ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.
Hünkâr Hacı Bektaş'ı veli
Yolumuz Hakk Muhammed Ali yoludur
 
Ya Allah ya Muhammed ya Ali Diyenlerdeniz
Kalsın gönül yol kalmasın-
 
Alevilik,
Hakk Muhammed Ali, Ehl-i Beyt ve Oniki İmam kutsallığını, sevgisini, sevdasını yüreğinde taşıyan;
Keremler Sultanı Ali’yyel Murtaza’nın Hazreti Muhammed’in vekili, vasisi, halifesi, imamet kapısının başı, velayet kapısının şahı olduğuna inanan;
Ali evine ve onun soyuna bağlanan, ikrar-ı bent olup Ali evinin İslam tasavvufu inancıyla hareket
eden;
Hazreti Ali’nin adaletinden, onun insani değerlerinden ayrılmayan;
insanı merkez alıp, yüreği insan sevgisiyle dolu, insanın hak ve hukukuna, bütün canlıların hak ve hukukuna riayet eden; çevre dengesiyle uyum içinde yaşamayı ilke edinen;
bütün inançlara saygı ve hoşgörüyle bakan; din, dil, ırk, cins, renk farkı gözetmeyen;
eline, diline, beline, işine, aşına, gözüne sahip olma ilkesiyle hareket eden;
inançlı, imanlı, ikrarlı, itikatlı insanları bünyesine alarak, onları Hakk’a ulaşmaları için manevi olarak
donatıp doyuran, onlara Hakk’ın hakikatini, göksel hazinenin sırlarını
öğreten;
dört kapı kırk makam, İnsan-ı Kâmil olma yolunda kendini kendisinde fark ettiren; sevgi, hoşgörü, paylaşım, muhabbet, şefkat, erdem, merhametle hareket eden; kinden, kibirden, buğuzdan, kötü duygu ve davranışlardan uzak olmayı yeğleyen; zalimin, sömürenin karşısında yer alıp fakirin, yoksulun, yetimin, garibanın, ezilenin yanında olan; emeği kutsal bilen; ilim, irfan, kemalet ve marifetli bir toplum yaratmak için çalışan; insanlara ve insanlığa hizmet etmeyi ilke edinen; Hakk’ı insanda, insanı Hakk’ta gören; bilimsel temelde hareketi esas alan; Hazreti Ali soyuna dost olanla dost olan, düşman olandan uzak duran bir inanç sistemidir.

Kısaca. Kızılbaşlık Nedir :
Uhut şavaşında yezit ordusu ile Savaşırken sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed( s.a.v) yaralanır dişi kırılır kanı yere düşmemesi için
Hz .Ali başındaki sarığı kanı durdurması için 
Sevgili Peygamberimizin kırılan dişine yarasına tutar ve kan durur . sevgili Peygamberimiz Hz muhammed ( s.a.v ) derki. Ya Ali eğer kanımın bir damlası yere düşseydi dünya Helak olurdu der...Hz.Ali o kanlı sarığı başına sarar yezitlerle şavaşır. Yezit ordusu
Hz Aliye kızılbaşlı der..kızılbaşlık ordan kalma işte kızıl kan sevgili Hz.Muhammed ( s.a.v ) kanıdır....Hala yezit EHLİBEYT'in kanını akıtmakta..
( Fahrettin ŞahmerdanHızıraşkına )
insan olduğunu asla unutma
 
Girdim ilim meclisine,
eyledim kıldım talep;
Dediler ilim geride,
illa edep illa edep... -
Yunus Emre

Hak Yolunda ilerlemek
Yürek işidir, Akıl işi Değil…
Kılavuzun Daima Yüreğin
Olsun, Omzun Üstündeki
Kafan Değil. Nefsini
Bilenlerden Ol;
Silenlerden Değil..
Yol cümleden uludur, kalsın gönül yol kalmasın
 
Biz dürüst insanlar kendini hakka vermiş bireyler olarak. Sevgiyi kendi özümüzde hak bilmişiz.
Yansakta gerçek sevgiden ayrılmayız,
Şu bir gerçekki, dürüst samimi sadık olan, aşktan mahrum edilmiş, bir avuç aşka sevgiye muhtaç kalmış bireyleriz.. Fedakâr cefakâr olan iyi insanlardır. Dünyada Nankörler çok. 

Üzümü hakka vermiş,bir garip devrişim yansamda yakılsamda, sahte aşklara kanmazam, Hak muhammed Ali yolundan ayrılmazam..
Şahım yoluna serimi vermişim, doğru yolu kendimde hak bilmişim..
Hak aşkına...Şah-ı Merdan Ali aşkına
Gerçeğe hü . aşk ile.
Fahrettin ŞahmerdanHızıraşkına
 
Yol cumleden uludur 92918 ziyaretçi (134222 klik) Yolumuz islamın özü Hak Muhammed Ali yoludur
ALEVİ, İNANCI DİN BİLGİLERİ SAYFASI, Fahrettin ŞahmerdanHızıraşkına Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol