Hz. Selman-ı Pir-i Pak´dan Rivayet olunur ki;
Bir gün Nübüvvet nuru Hz. Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Şah-ı Merdan Emirülmü´minin İmam-ı Ali´nin evine gitti. Evde Velayet mülkünün sahibi Şah-ı Merdan İmam Ali, Hidayet nurunun sahibi Hz. Fatıma-tı Zehra, İnayet nurunun sahibi Hz. İmam-ı Hasan-ı Müctaba oturuyorlardı. Hz. Peygamber efendimiz içeri girince hepside ayağa kalkarak Hz. Peygamber efendimize saygı ile yer gösterdiler, mübarek ellerine niyaz ettiler. Onlar beraberce sohbet ederken içeriye Rahmet nuru Hz. İmam-ı Hüseyin girdi. Hz. Peygamber efendimiz ayağa kalkarak Hz. İmam Hüseyin´i kucakladı, bağrına bastı ve yanı başına oturttu.
.
Hz. İmam Hüseyin´e derin bir sevgi gösterip bu kadar iltifatta bulunan Hz. Peygamber efendimizin, Hz. İmam Hüseyin´e aşırı sevgide bulunmasına karşılık; Hz. Şah-ı Merdan İmam-ı Ali şaka yaparak, Peygamber efendimize: “Ya Resullulah, Beni mi çok seviyorsun, yoksa Hz. Hüseyin´imi söyle bakalım? Tercihini kimden yana koyacaksın” dedi.
.
Hz. Peygamber efendimiz gülümseyerek: “Hepinizde benim gözlerimin nurusunuz, fakat hanginizin fazileti daha fazla ise bende tercihimi ondan yana koyarım” dedi.
.
Hz. Peygamber efendimiz, Hz. Ali´ye dönerek: “Ya Ali senden başlayalım, önce sen faziletlerini say bakalım, senin faziletlerin nelerdir? dinleyelim görelim. Daha sonra da Hz. ciğer parem Hüseyin´imi dinler sonra ikinizin faziletlerini karşılaştırırız. Hep beraber karar veririz, şimdi söz sende” diyerek Hz. Peygamber efendimiz sözü Hz. Ali Keremullaha bıraktı.
.
Hz. Şah-ı Merdan söze şöyle başladı: “Önce biz Ehlibeyt´ini kendi Kudret nurundan yaratan o yüce Rabb´imize hamdu senalar ve sonsuz şükürler olsun ki bizleri 18 bin alemlerin üzerine Cenabı yüce Tanrı kendi Hüccet´i olarak gönderdi.
.
Benim faziletlerime gelince, Ben Cenabı Hakk´ın Velayet nuruyum, şahlar şahıyım, evliyalar evliyasıyım, enbiyalar enbiyasıyım, veliler velisiyim, nebiler nebisiyim, aşıkların, sadıkların ser çeşme başıyım, Kevser havuzunun sahibiyim.
Ben Haydar-ı Kerrar, Ebul Turab´ım, Emirülmü´minin mümün- lerin yol göstericisiyim.
.
Ben Kur´an-ı Natık´ım, yüce Tanrı´nın sır hazinesiyim, besmelenin içindeki ´B´ nin altındaki bir noktayım.
Ben Ali-yel Veliyullahım, yüce Tanrı´nın galip arslanıyım, Hz. Muhammed´in vasisi, Hz. Allah-u Teala´nın halifesiyim.
Ben Kalu Bela´da ruhlaları irşad edenim, 124 bin peygamber ile sırran Hz. Muhammed Mustafa ile aşikar gelenim, Aliyül Kebirim, mahşer yerinde mümünlerin amel defterlerini inceleyecek benim.
Ben Allah´ın adalet kılıcıyım, Ali Keremullah´ım, İncil de Eli, Tevrat´ta İlya, Zebur da Aliyül Azim, Kur´an´da Ali´yül Kebir olarak zikredilen benim” diye Hz. Hazret´i Şah-ı Merdan devam edip giderken, Hz. İmam-ı Hüseyin kalktı ve gülerek babası Hz. Şah-ı Merdan İmam-ı Ali´nin boynunu kucakladı ve ellerinden öperek: “Sevgili babacığım senin faziletlerini İncil, Tevrat, Zebur, Kur´an ve 124 bin Peygamber saymakla bitirememiş ki; Sen, bize fazilet ve kerametlerini saymakla bitire bilesin. Saymakla bitirmeye çalışsan zaten bizim ömrümüz buna kafi gelmez.
Sen zaten Tanrı´nın görünen cemali, konuşan dili, gören gözü, Tanrı´nın ilminin hazinesisin. Sen sıratel müstakimin kurucusu ve bizlerde sürücüsüyüz. Senin yüce sıfatlarınla boy ölçüşmek ne bizim ne de başkalarının haddi değildir. Şimdi iki cihan serveri Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) aramızda hakim olsun, Annem Hz. Fatıma, göz bebeğim kardeşim Hz. Hasan´da şahit olsun, benim soracağım sorulara sen cevap vereceksin tüm Ehlibeyt şahit olacak. Şimdi ben zahiri ilimden soracağım, biz Ehlibeyt´in batını yönünü ele almayacağım. Zahir ve batının arasındaki fark çok büyüktür, batını demek Cenabı Hakk´ın sır perdesi ile kaplı, bu Hz. Ehlibeyt ile Cenabı Hazret´i Allah´ım arasındaki sır perdesini 124 bin peygamber aralamaya vakıf (muktedir) olamamışlardır. Onun için batını yönü bir kenara bırakıyorum, zahiri yönünü yani herkesin görüp duyduğu yönünden soracağım.
.
Birinci sorumu Hz. Ehlibeyt şahit olsun beraberce cevaplayın. Benim babam Şah-ı Merdan İmam-ı Ali Keremmullah mı üstündür? yoksa Hz. Ali´nin babası Abu Talip mi üstündür?” diye sordu.
Hz. Peygamber efendimiz gülerek Hz. Ehlibeyt´e sordu ve hepsi birlikte: “Hz. Hüseyin´in babası Şah-ı Merdan üstündür, hem de bunların arasındaki farkı kıyaslamak bile mümkün değildir” dediler.
.
Hz. İmam Hüseyin devam etti: “Sevgili babacığım ikinci sorumu soruyorum; Anne bakımından ele alalım, senin annen Esed kızı Hz. Fatıma´mı daha üstündür? yoksa benim annem Firdes Ala´da meleklerin feriştahların kıbleğahı, secdeğahı, şehidlerin annesi ünvanını almış, elinde Cenabı Hakk´ın yeşil fermanı bulunan tüm kadınların şefaatkanı Hz. Fatıma-tı Zehra mı üstündür?”
Hz. Şah-ı Merdan´ın gözleri yaşlarla dolarak: “Senin annen yaratılan 18 bin alemlerinin annelerinin en üstünü, en değerlisi, en kıymetlisi. Senin annen Fatıma-tı Zehra´yı hiç bir anne ile kıyaslamak mümkün değildir” dedi.
Bu cevaba Hz. Peygamber efendimiz ve tüm Hz. Ehlibeyt gülüştüler ve hep beraber bu cevabıda onayladılar.
Hz. İmam’ı Hüseyin üçüncü soruyu sordu: “Sevgili babacığım dede bakımından soruyorum, Senin deden mi üstündür? Benim dedem mi üstündür? cevabını bekliyorum” diye sordu.
Hz. Şah-ı Merdan gülümseyerek: “Ya Hüseyin, tabi ki dedelerimizi kıyaslamak mümkün değil. Benim dedem Abdul Muttalip gerçi çok değerli, üstün zekalı, hatırı sayılır, ilime önem veren, çevresi geniş, İslam dininin yayılmasında büyük çaba ve emek sarf etmiş, nüfusu geniş ticaretle uğraşan mert ve cömert bir kişiydi. Ama senin deden Hz. Muhammed ile kıyaslanması, aynı teraziye konması mümkün değildir. Hz. Muhammed Cenabı Hakk´ın Nübüvvet nurundan meydana gelmiştir. İki cihanın son ve en kutsal Peygamber´i, aynı zamanda ahır zaman nebisidir. İki cihanda Arasat´ta kalanlara şefaat edicisidir. Fahri kainattır. Benim dedemle kıyaslanması asla mümkün değildir” deyince, Hz. Ali´nin cevabına hep beraber gülüştüler.
.
Hz. İmam Hüseyin devam etti: “Sevgili baş tacım göz nurum babacığım, dördüncü sorumu soruyorum; Kardeş bakımından senin kardeşin mi üstündür? benim kardeşim mi üstündür? buna bakalım ne cevap vereceksin” dedi.
Hz. Şah-ı Merdan İmam-ı Ali bu soruya şöyle cevap verdi: “Ya Hüseyin benim kardeşim Caferi Teyyar Allah yolunda, İslam sancağını taşırken iki kolları Kafirler tarafından kesilerek şehit olmuştur. Cenabı Yüce Allah´ım ona mükaffat olarak melekler gibi iki kanat vererek onu gökyüzüne uçurmuştur. Onun bu kerametinden dolayı adına uçan adam anlamına gelen Caferi Tayyar ünvanı verilmiştir. Şimdi sekiz uçmakda yani sekiz cennette uçarak dolaşmaktadır”, deyince Hz. İmam Hüseyin yarı kederli yarı tebessüm ederek; “Peki baba Cenabı Yüce Hakk katında şehitlerin incisi sekiz uçmağın anahtarını elinde bulunduran, Cenabı Hakk´ın İnayet nuru kimdir?” deyince Hz. İmam-ı Ali´nin gözlerinden yaşlar akarak: “Ya Hüseyin hepimiz biliyoruz ki bu yüce makamın sahibi kardeşin, yani hepimizin ciğer paresi senin kardeşin İmam-ı Hasan´dır” diye, İmam-ı Hasan´ın boynuna sarıldı hepside ağlaştılar.
.
Hz. Hüseyin tekrar sordu; “Sevgili canım babacığım, senin iki cihanda da hükmün altında olmayan hiç bir varlık yoktur. Hatta bir karınca dahi senden izinsiz yolda dahi yürüyemez, emrinin altında olmayan bir tek karınca dahi yoktur. İki cihanda en değerli olan aşıkların, sadıkların, erenlerin, evliyaların, enbiya- ların, velilerin, nebilerin tüm gaip erenlerin can atarak keşke Cenabı yüce Tanrı´m Ehlibeyt aşkına bana da bir bade verse dediği, o badenin adı nedir ve badenin kaynağı neresidir? Bu kaynak kime emanet edilmiştir? Sıra ile cevapla” dedi.
.
Hz. Emirülmü´minin İmam-ı Ali gülerek: “Bu badenin adı Kevser suyudur. Ana kaynağı Firdes Ala´da Cenabı Hakk´ın en yüce makam dediğimiz sekizinci cennetin en üst tabakasındadır. Cenabı Yüce Tanrım Kur´an-ı Kerim´de; “inna a tayna Kel kevser fasalli lirabbike venhar inne şanieke Hüvel ebter” diye şereflendirdiği bu ayet bize bizim Ehlibeyt´imizin şanına inmiştir. Bizim zürriyetimiz kıyamete kadar, ordan da ötede devam edecektir. Bu Kevser suyu Cenabı Allah-u Teala´nın emri ile bana emanet edilmiştir. Bade benim emrim ile Allah´ın aziz ve sadık dostlarına verilir” dedi.
.
Hz. Hüseyin: “Peki sevgili babacığım, bu Kevser suyu kadar Kutsal ve onun kadar Tanrı katında en makbul olup değer taşıyan bir başka nesne yok mudur?” diye sordu. Şah-ı Merdan: “Evet Evladım, Allah katında en değerli olan bir başka nesnede şehitlerin kanı ve gözyaşıdır. Bunlardan kutsal ve daha değerli hiç bir şey olamaz” diye cevap verdi.
.
O zaman Hz. İmam Hüseyin gözyaşlarını tutamayarak: “O zaman Kerbela´dan, Kanlı Kerbela´dan başlayalım” der demez yer gök sarsıldı.
Cenabı Hakk Teala´dan şu nida duyuldu: “Ya Hüseyin ben seni tüm şehitlere serdar eyledim. Senin kanından üstün hiç bir şey olamaz. Senin katillerine, seni katledenlere, seni katlettirenlere milyarlarca defa lanetler olsun” diyerek Cebrail´i, Mekail´i, İsrafil´i, Cibril ve Azrail´i, Cenabı Hakk başsağlığı taziyet ve teselli için Hz. Ehlibeyt´in yanına gönderdiler.
.
Hz. Hüseyin olsun, Hz. Ehlibeyt olsun, oradaki bulunan melekler olsun kanlı Kerbela sözüne saatlerce ağlaştılar ve Hz. Hüseyin´e davanda haklısın diyerek tebrik ve teselli eylediler. ´Hiç bir varlık Kerbela ile kıyaslanamaz´ dediler.
.
Hz İmam Hüseyin, Hz. Ehlibeyt´in üzüntüsünü birazcık olsun dağıtmak için gülerek: “Birazda batını ilimden yani tasavvuf ilminden bahsedelim” diyerek, Anne´si Hz. Fatıma´ya döndü ve şöyle hitap etti: “Sevgili Anne´ciğim sahi cennetteki kevser pınarının su tasının sende olduğunu söyleyip dururdun, o mübarek tası göre bilirmiyim?” diye annesinden ricada bulundu.
Hz. Fatıma Anne´miz bir hayli duraksadı ve Hz. Hüseyin´nin boynunu kuçaklayarak: “Ya Hüseyin daha sen küçüksün ne yapacaksın Kevser tasını ilerde inşallah görürsün” deyip konuyu kapatmak isdedi.
Hz. Hüseyin güldü: “Yoksa Anne kevser tasını çaldırdınmı?” diyerek Fatıma Anne´mizi sıkıştırmaya başladı.
Fatıma Annemiz ağlamaya başladı. Hz. İmam Hüseyin gülerek: “Anne aslında sen bu olayın duyulmasını istemiyorsun her halde, iyisimi ben anlatayım da sende yıllardır çektiğin bu sıkıntıdan kurtul” diyerek söze şöyle başladı: “Anne´ciğim ben sana zahiri degil batını yaşını soruyorum, kaç yaşındasın?” diye sordu.
Hz. Fatıma Anne´miz içini çekerek: “Evladım yaşımı ancak bizleri yaratan Allah bilir, ancak şu kadarını söyleye bilirim; Cenabı Hakk Teala beni yarattığında ne yer, ne gök vardı, ne bir melek ne de bir feriştah vardı, ne Adem ata ne Havva Anne vardı. Cenabı Allah-u Teala, Arşı Ala´da oturuyordu bende Firdes Ala´da oturuyordum. Cenabı Hakk ile ikimizden başka canlı bir mahluk yoktu” dedi.
.
Hz. Hüseyin güldü: “İşte bende tam ordan bahsetmek istiyordum Anne´ciğim, hatırla bakalım o yalnızlık zamanında Firdes Ala´da dolaşırken hani bir civan deli kanlı yanına gelerek Tanrı aşkına, Ehlibeyt hürmetine, Kerbela şehitleri canı için İmam Hüseyin hatırına bir yudum su verde içeyim diye senden su istediğinde, sende bir tas Kevser suyundan doldurup da o civan gence su verdigini hatırlıyormusun. Hatırladığım kadarı ile o civan suyu senden alıp içtikten sonra Kevser tasını koynuna atarak ordan kaçıp gitmiş, sende Tanrı´nın bana emanet ettigi Kevser tasını çaldırdım diye yıllardan beri gizli gizli ağlayıp durursun öyle değil mi?” dedi.
Hz. Fatıma Anne olduğu yerde dona kaldı, ağlamaktan mübarek gözleri kan çanağı gibi oldu.
Hz. Fatıma Anne´nin ağlamasına dayanamayan Hz. Resulullah, Hz. Fatıma´ya: “Ya Fatıma, Hz. Hüseyin´in anlattıkları doğru mu? sen ne diyorsun?” diye sordu.
Hz. Fatıma Anne göz yaşları arasında cevap verdi: “Ya Resullulah, Hz Hüseyin´in anlattıklarının hepsi de dogru, yıllardır bu korku yüreğimi kemiriyordu ki Ben Tanrı´nın amanetini mahşer günü nasıl vereceğim, Cenabı Hakk´ın yüzüne nasıl bakabilirim der dururdum. Şimdi ise sır duyuldu, şimdi ben ne yapayım?” dedi.
Şah-ı Merdan güldü: “Ya Fatıma, belli ki tası senden alan Hz. Hüseyin´dir. Çünkü tüm aranızda geçen olayları baştan sonuna kadar Hz. Hüseyin tüm detayları ile anlattığına göre sen en iyisi Hz. Hüseyin´nin yakasını bırakma. Hz. Hüseyin sana o Kevser tasını mutlak bulur”, diye aralarında şakalaştılar.
Hz. İmam Hüseyin elini koynuna soktu ve Kevser tasını çıkardı, Fatıma Anne´ye uzatarak: “Anne´ciğim bak tas buraya saklanmış, Ben senin üzülmene dayanamam” diye espiri yaptı. Tüm Ehlibeyt parmak ısırarak, Hz. Hüseyin´in kerametine hayran kaldılar.
Hz. Fatıma ağlayarak: “Bu sırrımı Allah´tan başkası bilmez derdim ama meğerse Hz. Hüseyin´imde biliyormuş” diyerek Hz. Hüseyin´in mübarek gözlerinden öptü.
Kevser tasını, Hz. Hüseyin´den aldı ve: “Mahşer günü senin yarenlerine ve Kerbela şehitlerine bu tasla su dağıtacağım” müjdesini verdi.
İnşallah bizlere de bir tas Kevser suyu Fatıma Anne´mizin elinden kısmet olurda içeriz. Allah Allah..
Ali sefa dede den. Alıntıdır.
|