#NeOlursunSöyleDerdinNeFırat
Hüseyin’den taraf akamaz mıydın?
Yezit ordusunu yakamaz mıydın?
Hiç içilmez olup kokamaz mıydın?
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Çoğu teyemmümle kıldılar namaz
Su vermeyen zaten insan olamaz.
Hak için akmayan suda yaramaz
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
İsteyince kıyıları yıkarsın
İstediğin yere doğru akarsın
Resul’ün yüzüne nasıl bakarsın
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Duymadın mı Peygamber’in sözünü?
Nasıl üzdün o biricik kızını
Rukeyye su diye döğer dizini
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Su yerine o gün ok mu ürettin ?
Ali Asgar’ı da perişan ettin
Değerin kalmadı gözümde bittin
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Hüseyin’i üzdüğünü bilirsin
Baki değilsin ki sende ölürsün
Kevser havuzuna nasıl gelirsin
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Nasıl üzdün ki sen Zeynep bacıyı
Onunla tanıdı ümmet acıyı
Bunu yapan onun bunun çocuğu
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Suda kestiler Abbas’ın yolunu
Kopardılar mubareğin kolunu
Bunca zülme oynatmadın kılını
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Yiğit savaşıyor. Ali Ekber’im
Haykırıyor bana biraz su verin
Bir su için Fatıma’ya ne derim
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Çocuklardan kendisini unuttu
Susuzluktan göz yaşını kuruttu
Zeynep çocukları nasıl uyuttu
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Ne acılar gördün asır boyunca
Hüseyin yatıyor hasır boyunca
Sen nasıl sabrettin bunu duyunca
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Bu bela kimseye böyle çatmadı
Sabahlara kadar Zeynep yatmadı
Sana diyeceğim daha bitmedi
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Ne söylesem acep neden anlarsın
Mahşere dek için için yanarsın
Evlatların susuz kalır anlarsın
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Kıyına varınca duramıyorum
Niye yaptın diye soramıyorum
Artık sende hata aramıyorum
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Belki de sen için için ağlarsın
Zeynep için karaları bağlarsın
O sesinle yüreğimi dağlarsın
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Fırat sana biraz haksızlık ettim
Maksadımı aştım ileri gittim
Bunun sorumlusu seni zannettim
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Haklı isen mutluluklar dilerim,
Maksadım Yezit’tir ben ona derim
Sana haksızlığı nasıl öderim
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
O günden bu güne nasıl yaşarsın
Derdin çoktur bazen sende taşarsın
Öfkelenir tepeleri aşarsın
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Belki gereğinden fazla yüklendim
Ne yapayım bu da haklı beklentim
Duygusallık biraz benim saplantım
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Haksız değilsin ya görüntün öyle
Tarihi hatalar düzelir böyle
Ne olur bizlere doğruyu söyle
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Sana kötü demek istemiyorum
Senin maksadını bilemiyorum
Kerbela deyince gülemiyorum
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Sana soruyorum birinci elden
Madem düşmanlığın yoktu ezelden
İtiraf et bunu kalp ile dilden
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Ben de biliyorum ulu’sun ulu
Allah’ın sevgili kulusun kulu
Gözlerin yaş ile doludur dolu
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Böyle şeyler asil suya yakışmaz
Aslı temiz olan zaten kokuşmaz
Haklı isen sana hiçbir şey olmaz
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Bazen sinir ile bazen öfkeyle
Yanlış hesap döner Bağdat’tan böyle
Bizlerde bilelim doğruyu söyle
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Bunca musibeti sana mal’ettim
Hatamı anladım ben hata ettim
Yanlış anlamama sen yardım ettin
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Bazen gizli olur, bazen aşikar
Böyle davranmanın bir sebebi var
Herkes hatasını kendi açıklar
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
Aşık Mehmet diyor acı çekersin
Asırlardır göz yaş’ını dökersin
Zulmün hesabını Yezit’ler versin
Ne olursun söyle derdin ne Fırat…
ŞEHİDİ DEŞTİ KERBELA HZ İMAM HÜSEYİN
İmam Hüseyine ve Kerbela Şehitlerine selam olsun
İmam Hüseyin’in (a.s) şehadet anında vücudunda tam otuz üç mızrak ve otuz dört kılıç yarası vardı. Ömer b. Sa’d melunu başının kesilmesini istiyordu. Bu işe kimse yanaşmıyordu. Sinan b. Enes melunu, Havli b. Yezid’e, “Başını kes onun!”dedi. Havli bunu yapmak isteyince, elleri titredi, kesemedi.
Sinan b. Enes, “Allah iki kolunu kırsın, ellerini ayırsın” diyerek, inip, Hz. Hüseyin’in (a.s.) başını gövdesinden ayırdı ve Havli b. Yezid e verdi.
Hz. Hüseyin, Sinan b. Enes tarafından başı gövdesinden ayrılıncaya kadar, yanına kimse yanaşamamış, korkmuştu. Başı gövdesinden ayrıldıktan melunlar İmam Hüseyin’in cansız vücuduna hücum ettiler. İç çamaşırına kadar her şeyini aldılar. O melunların hepsi birçok hastalığa yakalanıp adice can verdiler.
Sıra Ehl-i Beyt’inin bulunduğu çadırlara geldi. Şimr’in emri ile çadırlara saldırıldı ve orada bulunan mallar yağmalandı. Elbiselerinin sırtlarından soyulmasına izin vermeyen kadınların elbiselerini zorla çıkartıp aldılar.
İmam Zeynelâbidin o anları şöyle anlatır; “Allah’a yemin ederim ki, ne zaman halalarımı ve kız kardeşlerimi görsem, gözyaşlarım boğazımda düğümleniyor. Aşura günü azgın güruhun münadisi, “Yakın zalimlerin evlerini!” diye bağırırken, bir çadırdan diğerine, bir sığınaktan öbürüne kaçışları gözlerimin önüne geliyor.”
Zalimlerin azgın nefisleri, kana doymamıştı. Kûfe ordusu, vicdanlara sığmayan cinayetini daha da ileri götürüyor ve İmam Hüseyin’in (a.s) mübarek bedenini atlara çiğnetiyorlardı.
Kufe valisi Ubeydullah, Şemir ile gönderdiği mektupta Ömer’e, Hz. Hüseyin’i (a.s.) öldürmesini ve arkasından da cesedinin atlarla çiğnenmesini emretmiş ve bu konuda yemini olduğunu da ifade etmiştir.
Ömer b. Sa’d ordusu ile beraber Kerbela’da iki gün daha kaldı. Bu sürede kendi ordusundan ölenler için cenaze namazı kıldırdı ve onları gömdürdü. Ancak İmam Hüseyin’in (a.s.) ashabına dokunmadılar. Onların defin işlemleri ancak Ömer b. Sa’d’ın ordusu Kerbela’dan çekilince gerçekleşti.
Fırat ırmağı kıyısında olan Amiriyye köyünde, Esedoğulları’ndan bir cemaat vardı. Bu köy halkı, “Ey Müslümanlar! Bu cesetleri kurtların, çakalların yemesine nasıl razı olunur. Geliniz bunları gömelim” dediler. Geldiler ve Hz. Hüseyin’in (a.s.) başsız gövdesini buldular. Bir çukur kazarak gömdüler. Ehl-i Beyt’ini de çevresine gömdüler.
Melunlar, İmam Hüseyin’in (a.s.) kabrini belirsiz etmek için kırk gün sonra Fırat’tan Kerbela’ya su saldılar. Daha sonra Esad oğullarından bir Bedevi gelip Hz. Hüseyin’in (a.s.) kabrini araştırdı. Toprakları avuç avuç alıp koklamaya ve kabrin bulunduğu yere doğru yavaş yavaş gitmeye başladı. Kabri bulunca da, “Babam, anam sana feda olsun! Senden ve senin toprağından daha hoş, daha tatlı bir şey olmamıştır!” diyerek ağladı.
Sonra da, “Onun düşmanları kabrini belirsiz etmek istediler. Halbuki hoş kokulu toprağı kabrine delalet edip durmaktadır” beytini söyledi. Bu kabir zaman içinde kötü muamelelere de mâruz kalmıştır. Ancak bu davranışlarda bulunanlar çeşitli belalardan kurtulamamıştır.
İmam Hüseyin’in (a.s.) rüyasında ceddi Resulüllah (s.a.v.)’in ona söylediği şu söz Kerbela’ın önemini ortaya koymaktadır: “Sen, ümmetin şehidisin.”
Bu hitap, Hz. Hüseyin’in (a.s.) neden şehit olduğunu, öleceğini bile bile gözünü kırpmadan bu ana eriştiğini ispatlamaktadır. İmam (a.s.) kendini, ümmeti için feda etmiştir. Ümmetin yanlışlardan arınması, ümmetin gerçekleri görmesi için kendini feda etmiştir. Ve onun şehadeti, bu ümmetin kurtuluşu olacaktır…
Kerbela inancın, teslimiyetin doruk noktasıdır…
Kerbela cesaretin, azmin, kararlılığın, soğukkanlılığın zirvesidir…
|