iframe src="https://www.facebook.com/plugins/share_button.php?href=https%3A%2F%2Fuludergah.tr.gg%2F&layout=button_count&size=small&mobile_iframe=true&width=80&height=20&appId" width="80" height="20" style="border:none;overflow:hidden" scrolling="no" frameborder="0" allowTransparency="true" allow="encrypted-media"> ALEVİ, İNANCI DİN BİLGİLERİ SAYFASI, Fahrettin ŞahmerdanHızıraşkına
   
 
  Müminlerin Efendisi Hz. Ali ( r.a )




 

Müminlerin Efendisi Hz. Ali

 
İnsanlık tarihi, evrensel değerleri savunan ve bu değerleri yaşayıp yaymaya çalışan birçok sıra dışı insana tanık olmuştur. Müminlerin efendisi Hz. Ali (a.s.), bu özel insanların en büyüğü, en yücesi ve en şereflisidir. Çünkü o, bütün pozitif nitelikleri ölümsüz kişiliğinde toplamıştır. O, zühdün ve takvanın İmamıdır, adaletin sembolüdür, ilmin kapısıdır.
 
O, Allah Resulünün (s.a.a.v) halifesi ve vasisidir. O, kirden arındırılmış olan pak Peygamber soyunun babasıdır. O ve Peygamber soyu kurtuluş gemisidir, boğulmaktan güvencedir. O ve Hz. Muhammed aynı nurdan, Allah`ın nurundandır. Onu sevmek, Hz. Muhammed`i sevmektir. Ona düşman olmak, Hz. Muhammed`e düşman olmaktır. O, cennet ve ateşi birbirinden ayırandır. O, bütün Müminlerin velisidir; bunu yadsıyan biri asla Mümin sayılamaz. O, cennet gençlerinin efendileri olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in babasıdır. O, kadınların en üstünü olan Hz. Fâtıma’nın kocasıdır. O, Gadîrgününün sahibidir ki Allah o günde dini bütünlemiş, nimetini tamamlamış ve İslâm’ı insanlara din olarak seçmiştir.
Evet, bunlar Hz. Ali hakkında söylenebilecek en genel şeyler. Acaba bu yüce şahsiyeti hakkıyla tanımak ve tanıtmak mümkün müdür? Bu sorunun cevabı çok nettir: Hz. Muhammed dışında hiçbir insan Hz. Ali’yi hakkıyla tanıyamaz ve tanıtamaz! Aşağıda aktarılan rivayet, bunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyar:
 
Ömer b. Hattâb, bir gün mescide giderek Hz. Muhammed’in huzuruna çıkar. Hz. Ali’yi Peygamberin yanında görünce der ki: "Ey Allah’ın elçisi! Sen bize: "En doğru sözlünüz Ebû Zerr’dir." demiştin." Hz. Muhammed: "Evet, bu böyledir." kparşılığını verir. Ömer der ki: "Öyleyse senin yanında kimin olduğunu ona sorduğumda, neden bana: "Tanımadığım biri" diye cevap verdi? Oysaki senin yanında oturan Ali’dir." Hz. Muhammed der ki: "Ebû Zerr doğru söyledi. Ey Ömer! Ali’yi tam olarak ancak Allah ve ben tanırız."
 
Biz bu kısa yazımızda, Hz. Ali’nin biyografisini yazmak yerine, onun bazı üstün özelliklerine değinmeye çalışacağız. "Ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa, cinler sayman ve insanlar yazman olsa, yine de Ali b. Ebî Tâlib’in faziletleri sayılamaz."hadisini hatırımızda tutarak Hz. Ali’nin faziletlerinden küçük bir demet sunacağız.
 
A) Hz. Ali’nin Doğumu:
 
Hz. Ali’nin babası, Ebû Tâlib (Abdumenâf) b. Abdulmuttalib (Şeybetulhamd) b. Hâşim b. Abdumenâf b. Kusay’dır.
 
Ebû Tâlib, önde gelen mücahitlerden ve insanlığın barış ve hidayet elçilerindendir. Bazı ‘kiralık kalemler’ bu gerçeği perdelemişler, ürettikleri yalan hadislerle Ebû Tâlib’in kimliğini çarpıtmışlardır.
 
Hz. Ali’nin annesi, Fâtıma bt. Esad’tır. Esad, Hâşim b. Abdumenâf’ın oğludur. Dolayısıyla Hz. Muhammed’in atası Hâşim, hem Ebû Tâlib’in hem de Fâtıma’nın dedesidir. Fâtıma, ilk Müslümanlardan ve hicret edenlerdendir. Hz. Muhammed onu annesi gibi görürdü. Hz. Muhammed, onu öldüğünde gömleğiyle kefenlemiş, mezarını eliyle kazmış ve mezarın içine uzanmış, bu duruma şaşıranlara şöyle demiştir: "Cennetin giysilerinden giymesi için ona gömleğimi giydirdim. Kabri daralmasın diye onun kabrine uzandım. Çünkü o, Ebû Tâlib’den sonra bana en çok iyiliği geçen insandı."
 
İnsanların çoğu, Hz. Ali’nin doğumunun her hangi bir insanın doğumu gibi sıradan bir olay olduğunu zannederler. Oysa durum hiç de öyle değildir. Hz. Ali, bütün Müslümanların kıblesi olan Kâbe’nin içinde dünyaya gelmiştir. Bu, Hz. Ali’nin en büyük ayrıcalıklarından biridir. Ne ondan önce ne de ondan sonra hiç kimse onunla bu ayrıcalığı paylaşmamıştır. Çünkü o, Allah’ın evinde doğan tek kişidir. Bu mucizevî doğum, yüce Allah’ın tüm peygamberler ve insanlar arasından özel olarak Hz. Ali’ye bahşettiği bir keramettir.
 
Eş-Şeblencî der ki: "Hz. Ali Mekke’de Kâbe’nin içinde doğdu. Doğum günü hicretten 23 yıl önce, Receb ayının 13’ünde bir Cuma gününe/29 Temmuz 599 rastlar. Kendisinden önce ya da sonra hiç kimse Kâbe’nin içinde doğmamıştır."
 
Hz. Âli’nin gerçek kaynağına gelince, o, Yaradan’ın nurundandır. El- Meclisî, Enes b. Mâlik’e isnatla Hz. Muhammed’den şu hadisi nakleder:
 
Ben ve Ali, Âdem yaratılmadan 14 bin yıl önce Arş’ın sağında Allah’ı tenzih ve tesbih ediyorduk. Âdem yaratılınca onun sulbüne geçtik. Temiz sulblerden ve karınlardan aktarılarak Abdulmuttalib’in sulbüne vardık. Burada iki kısma ayrıldık. Bunlardan biri Abdullah’a geçti, diğeri Ebû Tâlib’e. Peygamberlik ve elçilik bana, vasilik ve halifelik Ali’ye verildi. İsimlerimizi yüce Allah kendi isimlerinden türetti. Allah Mahmud’tur, ben Muhammedim. Allah Aliyy’dir, bu ise Ali.
 
Bundan dolayıdır ki Hz. Ali – Hz. Muhammed dışında – bir başkasıyla kıyaslanamaz. Çünkü Hz. Ali, Allah’ın nurlarından bir nurdur. Onu başkalarıyla kıyaslayan, Allah’ın yücelttiğini alçaltmış ve alçalttığını yüceltmiş olur. Bu konuda Hz. Muhammed efendimiz şöyle der:
 
"Allah, Hz. Ali’yi insanlar için bir merci kıldı. Onu tanıyan Mümin olur, inkâr eden ise kâfir. Onu anlamayan ve başkalarıyla bir tutan kişi yanlış yola sapar. Onun sevgisiyle Allah’ın huzuruna gelen kurtuluşa erer ve cennete güvenle girer. Onun düşmanlığı ile gelen ise alçalmış bir şekilde cehennemi boylar."
 
B) Hz. Muhammed’in Vasisi ve Halifesi Hz. Ali:
 
Hz. Ali’nin ilk yıllarını incelersek, Resulullah’ın onu henüz beşikteyken halife tayin ettiğini görürüz. Hz. Ali’nin annesi Fâtıma bt. Esad der ki: "Ali’yi doğurduğumda, Allah’ın Resulü 30 yaşındaydı. Allah’ın Resulü, Ali’yi çok sevdi." Hz. Muhammed, Ali’nin beşiği hep yatağına yakın olsun isterdi. Ali’yi daha çok kendi eğitirdi. Onu kendi elleriyle yıkardı. Ona sütü kendi içirirdi. Uyumadan önce beşiğini sallardı. Onu göğsünde ve boynunda taşırdı. Hep şöyle derdi: "Bu benim kardeşim, dostum, destekçim, sırdaşım, kalkanım, sığınağım, damadım, davamda vekilim ve halifemdir."
 
İnzâr (Uyarı) Hadisi:
 
Ebû Cafer el-İskâfî’nin rivayetine göre Hz. Muhammed, "En yakın akrabalarını uyar." (Şu‘arâ:214) ayeti inince Hz. Ali’den bir sofra hazırlamasını ve Abdulmuttaliboğullarını davet etmesini ister. Peygamber bu davette amcası Ebû Leheb’in bir sözü yüzünden uyarısını yapamaz. İkinci gün davet tekrarlanır. Yemek yenir. Peygamber söz alır, akrabalarını dine çağırır. Kendisini destekleyecek olanı din kardeşi sayacağını, kendinden sonra onu vasi ve halife tayin edeceğini vaat eder. Herkes susar. Yalnızca Hz. Ali cevap verir: "Anlattığın şeyler konusunda seni destekliyor ve sana biat ediyorum."Peygamber, davetlilerin yüzlerini ekşittiklerini, yalnızca Hz. Ali’nin olumlu tavır sergilediğini görünce şöyle der: "Bu, benim kardeşim, benden sonra vasim ve halifemdir." Bu söz üzerine davetliler ayağa kalkar ve alaylı bir ifadeyle Ebû Tâlib’e: "Oğluna itaat et. Muhammed onu senden üstün kıldı." diyerek dağılır.
 
Menzile (Konum) Hadisi:
 
El-Havârezmî, bu hadisi Abdullah b. Abbas’a isnat ederek aktarmıştır. İbn Abbas, Peygamber efendimizin Hz. Ali’ye şöyle dediğini aktarır: "Ey Ali, sen Müminlerden ilk inanan kişisin. Müslümanlar arasında İslam’a ilk girensin. Harun’un Musa’ya göre konumu ne ise, senin bana göre konumun odur."
 
Gadîr Hadisi:
 
Hz. Ali’nin Peygamberimizin vasisi olduğunun en büyük kanıtı Gadîr hadisidir: Peygamberimiz veda haccından sonra beraberindeki 124 bini aşkın Müslüman’la Medine’ye dönerken Cahfe’deki Gadîr Humm denilen yere vardı. Zilkı‘denin 18’i Perşembe gününde vahiy meleği Cebrail, Allah katından şu ayetle indi: "Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah, seni insanlardan koruyacaktır." (Mâide:67) Cebrail, Peygambere Allah’ın şu emrini iletti: "Ali’yi insanlara önder seç, onun velâyetini herkese bildir, ona itaat etmenin farz olduğunu herkese anlat." Bu arada kafilenin ilerideki ucu Cahfe’ye yaklaşmıştı. Peygamber buyurdu: "İleriye gidenler geri dönsün, geridekiler buraya gelsin." Tüm insanlar toplanınca öğle namazının ezanı okundu. Peygamber, ağaçların altında namazı kıldırdı. Peygamber, namazdan sonra deve semerlerinden oluşturulan bir platforma çıktı ve insanların tam ortasında yüksek sesiyle hutbesini okumaya başladı. Ölümünün yaklaştığını, ümmetine iki büyük değeri, Kurân’ı ve Ehlibeyti miras bıraktığını söyledikten sonra Hz. Ali’nin elini tuttu ve her ikisinin bembeyaz koltuk altları görünecek kadar havaya kaldırdı. Herkes bu muhteşem sahneyi görüyordu. Peygamber sordu:
 
"Ey insanlar! Müminler için kendi benliklerinden daha öncelikli olan kişi kimdir?" Dediler ki: "Allah ve O’nun Resulü daha iyi bilir." Peygamber dedi ki: "Allah, benim mevlamdır ve ben her Mümin’in mevlasıyım. Ben, Müminler için kendi benliklerinden daha öncelikliyim. Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır." Peygamber bu sözü üç defa tekrar etti ve ekledi: "Allahım! Ona dost olana dost, düşman olana düşman, destek olana destek ol. Onu ortada bırakanı ortada bırak. Nereye gitse, hakkı onunla birlikte kıl." Sonra dedi ki: "Ey insanlar! Burada bulunanlar, bulunmayanlara bunu iletsin." İnsanlar dağılmadan önce Cebrail şu ayetle indi: "…Bugün, size dininizi bütünledim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim…" (Mâide:3) Peygamber, bunun üzerine şöyle dedi: "Dini bütünlediği, nimeti tamamladığı, benim peygamberliğime ve benden sonra Ali’nin velâyetine rıza gösterdiği için Rabbime hamd olsun." Sonra insanlar bölük bölük Hz. Ali’yi kutlamaya geldiler. Onu ilk kutlayanlar arasında Ebû Bekir ve Ömer de vardı. Her biri şöyle diyordu: "Ne mutlu, ne mutlu sana ey Ebû Tâlib’in oğlu! Benim ve her Mümin erkek ile kadının mevlası oldun." O sırada Peygamberin şairi Hassân b. Sabit dedi ki: "Ey Allah’ın Resulü! Ali hakkında söylediğim beyitleri duymak ister misin?" Peygamber: "Allah’ın bereketi üzerine, söyle!" dedi. Hassân: "Ey Kureyş’liler! Söyleyeceklerim, Allah Resulünün velâyet hakkındaki sözüne dayanıyor." dedi ve o meşhur şiirini okumaya başladı:
 
Gadîr gününde Nebi, etti nida onlara,
 
Humm denilen o yerde… Kulak ver o nidaya.
 
Sordu onlara Nebi: kimdir mevlanız sizin?
 
Verdiler ona cevap, tereddüt etmeksizin:
 
İlahındır mevlamız, sen herkesin velisi,
 
Bu konuda bizleri, görmeyeceksin asi.
 
O zaman dedi ona: kalk ayağa ey Ali!
 
Benden sonra yerime, atadım seni velî.
 
Kimin mevlası isem, bu onun velîsidir,
 
Olunuz destek ona, bu Allah’ın emridir.
 
Nebi, Rab’den diledi: dost ol onun dostuna,
 
Ve ey Rabbim düşman ol, Ali’nin düşmanına.
 
C) Hz. Ali’nin İlmi:
 
Hz. Ali’nin ilminden söz etmek, herhangi bir insanın ilminden söz etmeye benzemez. Çünkü yüce Allah, Hz. Muhammed’e her şeyi öğretmiş, Hz. Muhammed de Hz. Ali’ye her şeyi öğretmiştir. Efendimiz Hz. Muhammed şöyle buyurmuştur: "Miraca çıkıp yüce Allah’ın huzuruna geldiğimde, yüce Allah, bana seslendi ve benimle konuştu. Bildiğim her şeyi Ali’ye öğrettim. O, ilmimin kapısıdır."
 
"Ali, ilmimin kapısıdır. Benden sonra, mesajımı ümmetime açıklayacak olan kişidir. Onu sevmek imandır, ona öfke duymak nifaktır, ona sevgiyle bakmak ibadettir."Bundan dolayı Hz. Ali, sahili olmayan bir ilim okyanusudur. Hz. Ali’nin ilminin boyutunu anlamak için, "…Biz, her şeyi apaçık bir İmamda topladık." (Yasin:12) ayetinde belirtilen İmamın Hz. Ali olduğunu bilmek yeterlidir. Bu ayet, Hz. Ali’nin bütün ilimleri kuşattığını gösterir. "… ve belleyici kulaklar onu bellesin." (Hâkka: 12) ayetindeki ‘belleyen kişi’ de Hz. Ali’dir. Hz. Muhammed bu ayet indiğinde Hz. Ali’ye şöyle demiştir:"Ey Ali! Bu kişi sen olasın diye Allah’a dua ettim." Bundan dolayı Hz. Ali’nin şu sözleri bizi şaşırtmamalıdır: "Ben aranızdan ayrılmadan, bana istediğiniz her şeyi sorun. İlklerin ve sonların ilmine sahip olan bana, istediğiniz her şeyi sorun. Kur’ân’ı, bana ayet ayet sorun. Bana, gökteki yolları sorun. Bugüne kadar olup biten her şeyi ve kıyamete kadar olacakları bana sorun…"
 
"Ben aranızdan ayrılmadan, bana istediğiniz her şeyi sorun. Göğsüm derin bilgilerle doludur. Bu gördüğünüz, bilgi kutusudur. Bu, Peygamberin dilidir. Bu, Peygamberin bana yudum yudum içirdiği, vahiy olmaksızın aldığım bilgidir. Allah’a yemin ederim, bana bir yastık hazırlansa ve buna yaslansam, Tevrat’a bağlı olanlara Tevrat’la, İncil’e bağlı olanlara da İncil’le fetva veririm. Sonra Tevrat ve İncil dile gelir ve derler ki: "Ali doğru söylüyor. O, bizde yazılı olan bilgi doğrultusunda fetva verdi. Bizi okuduğunuz halde bunun farkında değil misiniz?"
 
İbn Abbas der ki: "Hz. Ali, bir gece bize Besmele’deki ‘b’ harfinin altındaki noktayı açıklıyordu. Şafak söktüğünde, o, açıklamalarına devam ediyordu! Kendimi onun karşısında denizdeki bir damlaya benzettim."
 
Denir ki: "Gökten inen Kitapların bütün sırları Kur’ân’dadır. Kur’ân’ın sırları Fâtiha’dadır. Fâtihanın sırları besmelededir. Besmelenin sırları ‘b’ harfindedir. ‘B’ harfinin sırları, ‘b’nin altındaki noktadadır. Ve Hz. Ali der ki: "Ben ‘b’ harfinin altındaki noktayım!"
 
Hz. Ali’nin hutbelerini, mektuplarını ve veciz sözlerini içeren Nehcu’l-Belâga adlı eser, yukarıda anlatılanları somut bir biçimde ortaya koyan mucize bir eserdir. Retoriğin doruk noktası olan bu eser, Hz. Ali’nin felsefeden psikolojiye, teolojiden filolojiye ve fen bilimlerinden metafiziğe kadar bütün ilimleri kuşattığının en büyük kanıtıdır.
 
D) Hz. Ali’nin Faziletleri ve Kerametleri:
 
1) Güneşin Hz. Ali İçin Geri Dönmesi:
 
Yüce Allah, Hz. Ali’nin hürmetine güneşi battıktan sonra iki defa ikindi vaktine geri döndürmüştür. Bu mucizeyi gerek Şiî gerekse Sünnî âlimler rivayet etmişlerdir. Bu rivayetlerden birkaçına yer verelim:
 
Esma bt. ‘Umeys ve Peygamberin hanımlarından Ümmü Seleme’nin bildirdiklerine göre, bir gün Peygamberimiz, evinde Hz. Ali ile otururken Cebrail geldi. Peygamberimiz, vahyin etkisiyle kendinden geçince başını Hz. Ali’nin kucağına koydu, güneş batana kadar o şekilde kaldı. Hz. Ali, ikindi namazını oturarak, rükû ve secde ettiğini ima ederek kıldı. Peygamberimiz, uyanınca Hz. Ali’ye: İkindi namazını kaçırdın mı?" diye sordu. Hz. Ali: "Ey Allah’ın elçisi! Senin durumundan dolayı ayağa kalkıp namaz kılamadım." dedi. Peygamberimiz: "Allah’a dua et, namazı zamanında ve ayakta kılabilmen için güneşi geri döndürsün. O, kendisine ve bana itaat ettiğin için duanı kabul edecektir." Hz. Ali, Allah’a dua etti. Güneş, ikindi vaktindeki konumuna geri döndü. Güneş, Hz. Ali ikindi namazını kılınca muazzam bir ses çıkararak hızla battı.
 
Peygamberimizden sonraki dönemde de güneş, Hz. Ali için ikindi vaktine geri döndü. Hz. Ali, ordusuyla Babil’de Fırat nehrini aşarken insanlar bineklerini sudan geçirmek için çok oyalandılar. Hz. Ali, küçük bir grupla ikindi namazını kıldı. İnsanlar nehri geçtiğinde güneş batmış, bu nedenle çoğu insan ikindi namazını kılamamıştı. İnsanların bu konuda konuştuğunu duyan Hz. Ali, Allah’a dua ederek insanların ikindi namazını kılmaları için güneşi geri döndürmesini diledi. Yüce Allah, bu duayı kabul etti. Güneş, ikindi vaktindeki konumuna geri döndü. Güneş, namaz bitince muazzam bir ses çıkararak hızla battı. İnsanlar, gördükleri bu muhteşem olay karşısında donup kaldılar. Allah’ı bolca tespih ve tenzih ettiler, O’ndan bağışlanma dilediler.
 
2) Allah’ın Hz. Ali Sevgisi:
 
Allah’ın, yaratılanlar arasında Peygamberden sonra en sevdiği varlık Hz. Ali’dir. Bunun kanıtlarından biri, meşhur ‘kızarmış kuş’ hadisidir. Enes b. Malik der ki: "Peygamberin huzurundaydım. Ona kızarmış bir kuş getirilince dedi ki: "Allahım! Sana en sevgili kulunu bana gönder, bu kuşu benimle birlikte yesin." Az sonra Hz. Ali geldi, kuşu Peygamberle birlikte yedi."
 
3) Peygamberin Hz. Ali Sevgisi:
 
Hz. Muhammed, Hz. Ali’yi o kadar çok seviyordu ki yüce Allah, Miraç gecesinde Hz. Muhammed’e Hz. Ali’nin diliyle seslenmiştir. El-Havârezmî, İbn ‘Umar’dan şu olayı nakletmiştir: Hz. Muhammed’e, Allah’ın miraçta kendisine hangi dille seslendiğini sordular. Hz. Muhammed şu cevabı verdi: "Yüce Allah, bana Ali b. Ebî Tâlib’in diliyle seslendi. O, bana şu soruyu sormamı ilham etti: "Ey Rabbim! Benimle konuşan sen misin, yoksa Ali mi?" Yüce Allah, bu soruya şu cevabı verdi: "Ey Ahmed! Ben, hiçbir şeye benzemem. İnsanlarla kıyaslanamam, bir şeyle vasıf edilemem. Seni kendi nurumdan yarattım. Ali’yi de senin nurundan yarattım. Senin kalbini yokladım ve en sevdiğin kişinin Ali b. Ebî Tâlib olduğunu gördüm. Gönlün rahat olsun diye sana onun diliyle seslendim."
 
4) Meleklerin Hz. Ali Sevgisi
 
Gökte bulunanların Hz. Ali’ye sevgisi, yeryüzünde yaşayanların ona sevgisinden çok daha fazladır. Enes b. Malik, şu hadisi rivayet etmiştir: "Miraca çıktığım gece, nurdan bir minberde bulunan bir melek gördüm. Bütün melekler ona bakıyordu. Cebrail’e, bu meleğin kim olduğunu sordum. Benden, ona yaklaşmamı ve selam vermemi istedi. Ona yaklaştığımda, kardeşim ve amcamın oğlu Ali b. Ebî Tâlib’i gördüm. Cebrail’e: "Ali, 4. kat göğe benden önce mi çıktı?" diye sordum. Cebrail şöyle dedi: "Hayır, ey Muhammed! Fakat melekler, Ali’yi çok sevdiklerini Allah’a söylediler. Yüce Allah, nurundan Ali’nin suretinde bir melek yarattı. Melekler, her Cuma günü ve gecesi, onu 70 bin defa ziyaret ederler. Allah’ı tespih ve tenzih ederler. Bunun sevabını, Ali’yi sevenlere hediye ederler."
 
E) Hz. Ali’nin Zühdü:
 
Zahitlerin hayatlarını incelersek, Hz. Muhammed’den sonra zahitlerin efendisinin Hz. Ali olduğunu görürüz. Hz. Ali, gerek davranışlarıyla gerekse sözleriyle zahitlerin piridir. Hz. Ali, kalın elbiseler giyer, bayat arpa ekmeği yerdi. Hz. Ali’nin ayakkabısı liftendi. Hz. Ali, gömleğini bazen deri parçasıyla bazen de lifle yamardı, dünyayı üç defa boşamıştı. Hz. Ali, Hz. Muhammed’in, Hz. İsa’nın ve Hz. Musa’nın yolunu izliyordu. Çünkü kendisi de rahmet evine mensuptu ve Peygamberlik şeceresinden geliyordu.
 
Hz. Ali birçok defa dünyayı tasvir etmiş, akıllı insanları ona aldanmamaları için uyarmıştır. Zahit olanların da dünyaya rağbet edenlerin de karakterlerini çok iyi analiz etmiştir. Bakınız, en büyük psikolog ve eğitmen Hz. Ali ne der:
 
"Dünyadan sakınmanızı tavsiye ediyorum. O, bir duraktır, fayda sağlayacak bir yer değildir. O, aldatıcı şeylerle süslenmiş, süsüyle aldatmıştır. Rab için değersizdir o. Bu nedenle Rab, dünyada helal ve haramı, hayır ve şerri, hayat ve ölümü, tatlı ve acıyı birbirine katmıştır. Allah, dostları için bu dünyayı uygun görmemiş, düşmanlarından bu dünyayı esirgememiştir. Dünyanın hayrı az, şerri çoktur. Dünyadaki birikimler tükenir, devletler zeval bulur, binalar harabeye döner. Binaların yıkılması gibi yıkılan bir dünyanın, azık gibi tükenen bir ömrün, yolculuk süresi kadar olan bir sürenin ne hayrı olabilir ki? Öyleyse, Allah’ın size farz kıldığı şeyleri yerine getirin. Sizden istediği hakkını eda etmek için O’ndan yardım dileyin. Ölüm sizi çağırmadan, ölümün sesini kulaklarınıza duyurun. Zahitler, gülseler de kalpleriyle ağlarlar. Sevinseler de hüzünlerini katlarlar. Sahip oldukları erdemlere gıpta edilse bile, yeterli olmadıkları düşüncesiyle kendilerini yererler. Ölüm vaktini aklınızın ucundan geçirmiyor, pembe hayallerle yaşıyorsunuz. Bu nedenle dünya, sizi ahiretten daha fazla avucuna almış; tez elde edilen dünya nimeti, size göre, zamanla elde edilecek ahiret nimetinden daha önemli hale gelmiş. Siz, Allah’ın dininde kardeşsiniz. Sizi bölen tek şey, vicdanınızın kirliliği ve kalplerinizin kötülüğüdür. Birbirinizle yardımlaşmıyor, birbirinize öğüt vermiyorsunuz. Birbirinize saygı göstermiyor, sevgi beslemiyorsunuz. Size ne oluyor da elinize geçen azıcık bir dünya malı ile seviniyor, fakat mahrum kaldığınız ahiret nimetleri için üzülmüyorsunuz. Elinizden küçük bir fırsat kaçarsa, bunun üzüntüsü ve nimetin sizden uzaklaşmasına olan tahammülsüzlüğünüz yüzünüze yansıyor. Sanki dünya, sürekli adresinizmiş, sanki dünya malı size kalacakmış gibi. Kardeşinizin sizi endişelendiren bir ayıbını, onun yüzüne vurmaktan çekiniyorsunuz. Çünkü aynı karşılığı kardeşinizin size vermesinden korkuyorsunuz. Ahireti göz ardı etme ve dünyayı sevme konusunda uzlaşmışsınız. Din, sadece ağzınızda bir laf haline gelmiş. İşini bitirip efendisini memnun edenlere benziyorsunuz!"
 
Bu sözlerden daha samimi, daha gerçekçi ve daha güçlü sözler bulunamaz elbette.
 
F) Hz. Ali’nin Adaleti:
 
Hz. Ali’nin aşağıdaki sözleri, onun adaleti hakkında bize her şeyi anlatmaktadır:
 
"Allah’a yemin ederim, dikenlerin üzerinde uyumak ve zincirlere vurulup sürüklenmek bile, benim için, bir kula zulmetmiş veya geçici bir nimeti zorla elde etmiş olarak kıyamet gününde Allah’ın ve Peygamberin huzuruna çıkmaktan daha sevimlidir. Çürüyecek ve toprakta uzun süre kalacak bir beden uğruna, bir insana nasıl zulüm edebilirim ki? Allah’a yemin ederim, bir gün ‘Akîl’i, buğdayınızdan kendisine bir torba vermemi isteyecek kadar yoksulaşmış gördüm. Çocuklarını, yoksulluktan ötürü saçları darmadağın olmuş, üzerlerini toz kaplamış bir halde gördüm. Sanki yüzleri kömürle siyaha boyanmıştı. Bana birkaç kez ısrarcı bir şekilde geldi. Sözünü tekrar tekrar bana söyledi. Ona kulak verdim. Gevşeyeceğimi, tuttuğum yoldan ayrılarak ona uyacağımı sandı. Bir demir parçasını kor haline getirerek ders alması için ona yaklaştırdım. Acısından, hastaların attığı çığlığa benzer bir çığlık attı. Demirin sıcağından neredeyse yanacaktı. Ona dedim ki: "Allah iyiliğini versin ey ‘Akîl! Bir insanın şaka için kor haline getirdiği bir demir parçasından korkuyorsun da beni Cabbâr olan Allah’ın, öfkesi için alevlendirdiği ateşe mi atıyorsun? Acıdan inliyorsun da dev ateşten inlemeyeceğimi mi sanıyorsun?" Bundan daha ilginç bir olay da şuydu: Biri kapımızı çaldı. Elinde, içinde lahana olan bir kap ve hamur vardı. Hamur sanki yılanın tükürüğü veya kusmuğuyla yoğrulmuştu. Ona dedim ki: "Bu, armağan mı, zekât mı, yoksa sadaka mı? Bunlar biz Ehlibeyt’e yasaktır." Dedi ki: "Bunlardan hiçbiri. Fakat bu bir hediyedir." Ona dedim ki: "Annen ölüne ağlasın emi! Beni Allah’ın dininden etmek için mi kandırmaya çalışıyorsun? Deli misin, çılgın mısın, aklını mı kaybettin? Allah’a yemin ederim, yedi kıta, feleğin altındaki her şeyiyle bana verilse ve buna karşılık bir karıncadan, taşıdığı bir arpa tanesini alarak Allah’a isyan etmem istense, bunu asla kabul etmem. Benim gözümde sizin dünyanız, çekirgenin kemirdiği bir yapraktan daha değersizdir. Ali, tükenecek nimeti ve geçici lezzeti ne yapsın ki? Aklın uykusundan ve çirkin yanlışlardan Allah’a sığınırız. Yardımı O’ndan dileriz."
 
G) Hz. Ali’nin Yiğitliği:
 
Hakkında, Cebrail’in: "Ali’den başka yiğit, Zülfikar’dan başka kılıç yoktur." dediği kişinin yiğitliğini kim anlatabilir ki? "Bütün Araplar savaşmak için karşıma çıksalar, arkamı dönüp kaçmam!" diyen birinin yiğitliğini kim dile getirebilir ki? "En onurlu ölüm, Allah yolunda şehit olarak ölmektir. Ali’nin canını elinde bulundurana yemin ederim, Allah yolunda alacağım bin kılıç darbesi, benim için yatakta ölmekten daha kolaydır." diyen birinin yiğitliğini kim, hangi sözlerle ifade edebilir ki?
 
Hz. Ali hiçbir savaştan kaçmamış, hiçbir ordudan korkmamıştır. O, bir vuruştan sonra ikinci bir vuruşa ihtiyaç duymamıştır. Onun her vuruşu tek olmuştur, çift değil. Onun bir kişiyi mübarezeye çağırdığı duyulmamıştır. Tersine, çağrılan kişi hep kendisi olmuştur. Bütün mübarezelerinde hep kendisi galip gelmiştir. Hz. Ali hep şöyle demiştir: "İster ölüm karşıma dikilsin, ister ben ölümün karşısına dikileyim, hiç fark etmez!" Hz. Ali, bu sözünü, Hz. Muhammed hicret edeceği gece, onun yatağına girerek eyleme dökmüştür. Putperestler bu gecede Hz. Muhammed’i öldürmeyi planlamış, Hz. Ali de Hz. Muhammed’in uğruna canını feda ederek korkusuzca onun yatağına girmiştir. Bundan daha büyük bir fedakârlık var mıdır? En büyük fedakârlık, canı feda etmek değil midir?
 
 
 
 
 
Yol içinde yol ararsan yol muhammed Ali'nindir
 
 1✔İlim, hakikate giden yolları aydınlatan ışıktır.
2✔İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır
3✔Yolumuz; ilim, irfân ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.
Hünkâr Hacı Bektaş'ı veli
Yolumuz Hakk Muhammed Ali yoludur
 
Ya Allah ya Muhammed ya Ali Diyenlerdeniz
Kalsın gönül yol kalmasın-
 
Alevilik,
Hakk Muhammed Ali, Ehl-i Beyt ve Oniki İmam kutsallığını, sevgisini, sevdasını yüreğinde taşıyan;
Keremler Sultanı Ali’yyel Murtaza’nın Hazreti Muhammed’in vekili, vasisi, halifesi, imamet kapısının başı, velayet kapısının şahı olduğuna inanan;
Ali evine ve onun soyuna bağlanan, ikrar-ı bent olup Ali evinin İslam tasavvufu inancıyla hareket
eden;
Hazreti Ali’nin adaletinden, onun insani değerlerinden ayrılmayan;
insanı merkez alıp, yüreği insan sevgisiyle dolu, insanın hak ve hukukuna, bütün canlıların hak ve hukukuna riayet eden; çevre dengesiyle uyum içinde yaşamayı ilke edinen;
bütün inançlara saygı ve hoşgörüyle bakan; din, dil, ırk, cins, renk farkı gözetmeyen;
eline, diline, beline, işine, aşına, gözüne sahip olma ilkesiyle hareket eden;
inançlı, imanlı, ikrarlı, itikatlı insanları bünyesine alarak, onları Hakk’a ulaşmaları için manevi olarak
donatıp doyuran, onlara Hakk’ın hakikatini, göksel hazinenin sırlarını
öğreten;
dört kapı kırk makam, İnsan-ı Kâmil olma yolunda kendini kendisinde fark ettiren; sevgi, hoşgörü, paylaşım, muhabbet, şefkat, erdem, merhametle hareket eden; kinden, kibirden, buğuzdan, kötü duygu ve davranışlardan uzak olmayı yeğleyen; zalimin, sömürenin karşısında yer alıp fakirin, yoksulun, yetimin, garibanın, ezilenin yanında olan; emeği kutsal bilen; ilim, irfan, kemalet ve marifetli bir toplum yaratmak için çalışan; insanlara ve insanlığa hizmet etmeyi ilke edinen; Hakk’ı insanda, insanı Hakk’ta gören; bilimsel temelde hareketi esas alan; Hazreti Ali soyuna dost olanla dost olan, düşman olandan uzak duran bir inanç sistemidir.

Kısaca. Kızılbaşlık Nedir :
Uhut şavaşında yezit ordusu ile Savaşırken sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed( s.a.v) yaralanır dişi kırılır kanı yere düşmemesi için
Hz .Ali başındaki sarığı kanı durdurması için 
Sevgili Peygamberimizin kırılan dişine yarasına tutar ve kan durur . sevgili Peygamberimiz Hz muhammed ( s.a.v ) derki. Ya Ali eğer kanımın bir damlası yere düşseydi dünya Helak olurdu der...Hz.Ali o kanlı sarığı başına sarar yezitlerle şavaşır. Yezit ordusu
Hz Aliye kızılbaşlı der..kızılbaşlık ordan kalma işte kızıl kan sevgili Hz.Muhammed ( s.a.v ) kanıdır....Hala yezit EHLİBEYT'in kanını akıtmakta..
( Fahrettin ŞahmerdanHızıraşkına )
insan olduğunu asla unutma
 
Girdim ilim meclisine,
eyledim kıldım talep;
Dediler ilim geride,
illa edep illa edep... -
Yunus Emre

Hak Yolunda ilerlemek
Yürek işidir, Akıl işi Değil…
Kılavuzun Daima Yüreğin
Olsun, Omzun Üstündeki
Kafan Değil. Nefsini
Bilenlerden Ol;
Silenlerden Değil..
Yol cümleden uludur, kalsın gönül yol kalmasın
 
Biz dürüst insanlar kendini hakka vermiş bireyler olarak. Sevgiyi kendi özümüzde hak bilmişiz.
Yansakta gerçek sevgiden ayrılmayız,
Şu bir gerçekki, dürüst samimi sadık olan, aşktan mahrum edilmiş, bir avuç aşka sevgiye muhtaç kalmış bireyleriz.. Fedakâr cefakâr olan iyi insanlardır. Dünyada Nankörler çok. 

Üzümü hakka vermiş,bir garip devrişim yansamda yakılsamda, sahte aşklara kanmazam, Hak muhammed Ali yolundan ayrılmazam..
Şahım yoluna serimi vermişim, doğru yolu kendimde hak bilmişim..
Hak aşkına...Şah-ı Merdan Ali aşkına
Gerçeğe hü . aşk ile.
Fahrettin ŞahmerdanHızıraşkına
 
Yol cumleden uludur 92952 ziyaretçi (134260 klik) Yolumuz islamın özü Hak Muhammed Ali yoludur
ALEVİ, İNANCI DİN BİLGİLERİ SAYFASI, Fahrettin ŞahmerdanHızıraşkına Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol